Yaratılan her şey onun birliğini ifade eden vahdet şahitleridir. Kâinat bir kitapsa, mevcudat bu kitabın tevhid heceleridir. Birliği söyleşirler, birlik için kokar, birlik için açarlar. Kol kola girip bir olanın birliğini vururlar kâinatın her bir köşesine. Tevhide mürekkep olurlar, sahife-i arz bu mürekkeple her yıl yeniden tekrar yazılır ve okunur.
Bir kitaptır kâinat; açılır sayfa sayfa, satır satır okunur. Dikkatle okunduğunda kitabı yazan kâtibinden haberler ve mesajlar verir.
Âlemlerin Rabbi bir hadîs-i kutside “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim” buyurmuş ve rahmet hazinelerini, hikmet definelerini büyük bir sergi gibi her tarafta açmış. Hem seyretmek hem de seyrettirmek için.
İşte bu meşheri seyreden, inceleyen marifetullah makamında birini görmek istemiş. Ve Cenab-ı Hakk beşeri, halife-i zemin yapmış ki kâinat kitabını okuyup birlik mühürlerini seyir ve temaşa, hükümlerini ve kanunlarını icra ve tatbik etsin. Bizim yapacağımız araştırma ve gözlemler ise sanatkârın varlığını idrak etmekle beraber, o sanatkârı daha doğru, daha yakından tanımaya ve onun birliğini haykıran mahlûkatın sesini kalp kulağımızla işitmeye çalışmaya yöneliktir. Etrafını bu düşüncelerle seyreden insan, kâinatın en ince detayında bile birlik mührünü görür. Yaratılan her şey onun birliğini ifade eden vahdet şahitleridir. Kâinat bir kitapsa, mevcudat bu kitabın tevhid heceleridir.
Birliği söyleşirler, birlik için kokar, birlik için açarlar. Kol kola girip bir olanın birliğini vururlar kâinatın her bir köşesine. Tevhide mürekkep olurlar, sahife-i arz bu mürekkeple her yıl yeniden tekrar yazılır ve okunur. Çok farklı şekil ve renkleri ile en küçüklerinden en büyüklerine kadar kâinattaki varlıkların hepsi tevhidi fısıldayan, birbirinden harika örneklerle doludur. Kelebeğin kanadındaki renk mozaiği, çöldeki kum tepelerinde oluşan şekiller, hiçbiri diğerinin kopyası olmayan buz kristalleri…
Kar taneleri nazlı birer gelin gibi süzülürler gökten yere, ehadiyet ve cemalin eşsiz buluşmasına adres olurlar. ‘Bir’e boyarlar, bir için, birlik için gözümüzün kirini pasını silerler. Her bir ağacın bütün yaprakları dahi binler diller ile o birliği ilan eden ilâhi koroya iştirak ederek “Lâilâheillâhû” derler. Ve yine gül dalında açan tomurcuk, özenle yazılmış, süslenmiş, renklendirilmiş, güzel kokular sürülerek gönderilmiş ilâhi bir mektuptur.
Gönderenin adıyla başlar, her sayfasında ondan haberler verir. Bütünüyle ve ayrı ayrı, her satırıyla, her kelimesiyle bir sınırsız güzelliği anlatır ve hepsi bir çağrıyla biter. İnsan hangi bir güzelliğin peşine takılsa o birliğin mührünü görür, bu çağrılar her zaman her yerde, her tarafımızda tekrarlanır durur.
Fakat biz yanlış davetlere koşuşturma alışkanlığımız yüzünden çoğu defa yolumuz üzerindeki binlerce çiçeğin tebessümünü ve davetini görmeden gelir geçer. Nereye davet edildiğimizin farkına bile varmayız. Günübirlik meşgalelerin, gündelik kaygıların anlamsızlığını hatırlatırlar bize. Nefsin tapacak derecede bağlandığı mahbuplardan yüzümüzü çevirmek isterler. Sanki insanoğluna bütün mevcudat şöyle seslenir;
Yalnız biri iste başkaları istenmeye değmiyor.
Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.
Biri talep et, başkaları layık değiller.
Biri gör, başkaları her vakit görünmüyorlar.
Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmeklikler fayda vermiyor.
Biri söyle, ona ait olmayan sözler malâyani sayılabilir.
Bir yanıt yazın