İnsan beyninin ön kısmı ön lob (frontal lob) olarak adlandırılır ve ön lob iradenin, düşüncenin ve aklın merkezidir.
Beynimizin ortasında yer alan hipotalamus ise duygunun merkezidir. Herhangi bir olay karşısında az ya da çok hipotolamus uyarılır ve duygular harekete geçer. Örneğin birisi size hakâret ettiğinde içinizden o kişiye kızarsınız. Bu duygu hiptalamusta oluşur.
Kızma duygusunun sonucunda siz karşınızdaki kişiye bağırmak ya da ona vurmak isteyebilirsiniz. Duygu merkezi, siz öfkenizi ifâde edene ya da onu kontrol edene kadar rahat durmaz ve o duyguyu üretmeye devam eder. Tam siz karşınızdaki kişiye vuracakken ön lob devreye girer ve duyguyu kontrol altına almaya çalışır. Toplum içinde birisine vurmanın kabalık olacağını, bu davranışın size yakışmayacağını, uzun vâdede size zarar getireceğini söyleyerek duygunun isteğini bastırır ve durdurur.
Bir başka örnek verelim: Arkadaşınız size bir hediye paketi verdi ve içinde size özel güzel bir hediye bulunduğunu belirtti. Ancak hediye paketini akşam saatinde açmanız için sizden söz aldı. İşte akıl ile duygunun savaşı burada başlar. Merak duygusu sizi dürter ve bir an önce paketi açmanızı söyler. Duygunun bu isteğine akıl karşı çıkar ve verdiğiniz sözü size hatırlatır. İşte bu noktada akıl ile duygunun savaşı başlar.
Güçlü olan kimse savaşı o kazanır ve hükmünü o icra eder.
İşte insanın hayat serüveni aklı temsil eden ön beyin ile duyguyu temsil eden orta beynin mücadelesi ile geçer. İrade ve nefis bu iki bölgeyi kullanarak birbiri ile mücadele eder. Tabi bu ikili arasındaki mücadele bu kadar sâde değildir. İşin içinde şeytan, kader, ilim, takva gibi değişkenler de vardır.
3. Söz’de yol ayrımına gelen iki arkadaşın kararı akıl ile duygunun, irade ile nefsin savaşına örnektir. Bir yanda selametli bir yol ancak koca çantayı ve silahı taşıma zorunluluğu, diğer tarafta ise çok riskli bir yol ancak yüksüz, rahat bir yolculuk bulunmaktadır.
Akıl, mantıklı olarak sağ yolun tercîh edilmesini ister. Ancak duygu merkezi, nefsin de dürtmesiyle rahatlıktan yana tavır almak ister. Ya da zorluğu görüp ondan uzaklaşmayı arzu eder. Çünkü insan nefsi olumsuz duyguları hiç ama hiç yaşamak istemez.
Ayrıca duygular uzun vâdeli değildir. Yani ileride çekeceği daha büyük sıkıntıyı tasavvur edemez orta beyin. Hazır olan olumsuz duygudan kaçınmak ister. İşte burada akıl ile duygu savaşmaya başlar. Eğer kişinin akletme ve düşünme yetisi gelişmişse ya da insan duygularını dizginlemeyi öğrenmişse sağ yolu seçecektir.
3. Söz okuyana der ki, anlık duygunun peşinden gittiğin takdirde kısa vâdede rahat edebilirsin, ancak uzun vâdede zarar edersin. Bu nedenle nefsin ve duygularının anlık isteklerine kapılma! İradeni ve aklını kullan. İrade ve aklını güçlendir, duygularını ve nefsini dizginle.
Peki, insan iradesini nasıl güçlendirecek, nefsini nasıl dizginleyecektir? Üstad, bunun yolu olarak imanı gösterir. Tüm güzel hasletlerin olduğu gibi cesaretin dahi membaı imandır der. İradeyi güçlendirmenin yolu yine imandan geçer. Üstad bu sözde yine imanın insana kattığı dört faktörden bahseder ki bu dört faktör aynı zamanda irade güçlendirici ve duyguları terbiye edicidir. Bu faktörler ibâdet, tevekkül, tevhid ve teslimdir.
Gerçekten de ibâdet sabrı ve zorluğu içinde barındırarak iradeyi güçlendirirken nefsi terbiye eder. Namaz, oruç, zekât gibi ibâdetler duyguları ve istekleri dizginlemeyi insana öğretir. Namaz kıldığında insan vücudunu meşakkete atar, meşakkati istemeyen rahatlık duygusu törpülenir. Çeşitli zaman dilimlerinde namaza durmak insana disiplin kazandırır. Oruç tutan insan açlık hissinin bastırmasına rağmen duygusunu öteler. Böylece insanın nefsi ve duyguları ötelemeyi ve beklemeyi öğrenir.
Tevekkül ise sabrı öğretir. Elinden geleni yaptıktan sonra sana sabretmek düşer, der. Aceleci olma, Rabbine güven ve beklemesini bil, diye telkin verir. Tevhid, bir olanı kabul etmeyi, ona bağlanmayı ve yaşantını onun istekleri çerçevesinde şekillendirmeyi insana hatırlatır. Nefsin isteklerine, duyguların aşırılıklarına sınır çekmesi erektiğini tekrar edip durur. Teslim ise kadere rıza göstermeyi, hayattaki tüm zorlukları metânetle karşılamayı insana kazandırır.
İnsanın her iki cihandaki saadeti iradesinin ve aklının nefis ve duygusunu dizginlemesine bağlıdır. Bunun yolu ise imandan geçmektedir. Çünkü iman tevhîdi, teslîmi, tevekkülü ve ibâdeti ile insan ruhunu terbiye eder.
Bir yanıt yazın