Duâ lügatte, Allah’a (cc) karşı rağbet, niyaz, tazarru, yalvarmak, Cenâb-ı Hak’tan hayır ve rahmet dilemek.
Allah’ın rızasını talep etmek, Allah’tan hidâyet ve istikamete muvaffakiyeti dilemek, Peygamber (asm)’a salâvat getirmek gibi mânâlara gelmektedir.
Furkan Sûresi 77. âyette Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; (Ey Resûlüm!) De ki: “Eğer duânız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin?” Yine Mü’min Sûresi 60. âyette mealen şöyle buyrulmaktadır: “Bana duâ edin, size icabet edeyim (duânıza cevap vereyim)!”
“Eğer denilse: ‘Birçok defa dûa ediyoruz, kabul olmuyor. Hâlbuki âyet-i kerime umumidir, her dûaya cevap verileceğini ifade ediyor?”
Bu suale karşı denilebilir ki: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dûa için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem aynı matlubu vermek, Cenâb-ı Hakk’ın hikmetine tâbidir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: Yâ Hekim!
Bana bak. Hekim karşılık verir:Lebbeyk (buyur), Ne istersin?
Çocuk: Şu ilâcı ver bana der.
Hekim ise; ya aynen istediğini verir yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.
İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır ve nâzır olduğu için, abdin dûasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevaperestâne ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbâniyenin iktizâsıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez. Eğer çokça dûa ettiğimiz halde arzu ettiğimiz netice hâsıl olmuyorsa; dûam kabul olmadı deyip böylesine mühim bir ibadet terk edil(e)mez. Bilakis, dûa bir ubûdiyet olması itibariyle bu ibadete devam edilir ve inşâallah daha güzel bir surette kabul edilmiştir denilir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Eğer bir kul, Cenâb-ı Hakk’a bir hususta duâ eder de icâbet olunmazsa onun yerine bir hasene, yani bir sevâb yazılır.” (Kenzû’l-irfân, 57)
Yine bir hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Bir farz namazını huşû’ ile eda eden kimsenin o namazın akabinde vaki’ olacak bir dûası müstecâb olur.” (Buhârî, Cihâd, 180)
Enfâl Sûresi, 9. âyette şöyle buyrulmaktadır: “Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da: Şüphesiz ben size ardı ardına (gelen) bin melekle yardım ediciyim! diye duânızı kabûl etmişti.”
Resul-i Ekrem (asm), Bedir Harbi başlamadan evvel ashâbının azlığı, müşrik kuvvetlerin çokluğu sebebiyle kıbleye dönüp, mübarek ellerini açarak: “Yâ Rab! Bana vaat ettiğin zaferi ihsan eyle! Eğer şu cemaati helak edecek olursan, artık yeryüzünde sana ibâdet edecek kimse kalmaz!” diye devamlı olarak niyaz ediyordu.
Cenâb-ı Hakk, Habîbinin bu dûasını kabul etti ve yardım için bin melek gönderdi. Bu melekler atlar üzerinde, beyaz elbiseli ve beyaz sarıklı insanlar şeklinde görülmüştü.
Rivayetlerde sarıklarının, omuzlarından aşağı sarkan taylasanları da olduğu bildirilmektedir.
Sarığın, Allah’ın hoşnut olduğu İslâmî bir giyecek olduğu bu rivayetten de anlaşılmaktadır. (Kurtubî, c.2/4, 193–196)
Ey âciz insan ve ey fakir beşer!
Dûa gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi bütün kâinatın dûalarını, kendi dûan içine al!
Ey insan! Eğer yalnız ona abd olsan, bütün mahlûkat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlûkata zelil bir abd olursun. Eğer enâniyetine ve iktidarına güvenip tevekkül ve dûayı bırakıp, tekebbür ve davaya sapsan; o vakit iyilik ve icad cihetinde arı ve karıncadan daha aşağı, örümcek ve sinekten daha zayıf düşersin. Şer ve tahrib cihetinde; dağdan daha ağır, taundan daha muzır olursun.
Ey nefis! Ubûdiyet gibi lezzetli, nimetli, rahatlı, hafif bir hizmetle mükellefsin. Hâlbuki buna da tembellik ediyorsun. Eğer yarım yamalak yapsan da, güya eski ücretleri kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun.
Ve hem niçin dûam kabul olmadı diye nazlanıyorsun. Evet, senin hakkın naz değil, niyazdır.
Cenâb-ı Hakk Cennet’i ve saadet-i ebediyeyi, mahz-ı fazl ve keremiyle ihsan eder. Sen, daima rahmet ve keremine ilticâ et. Ona güven ve fermânını dinle!
Bir yanıt yazın