Yüce Yaratan, meâlen, “And olsun ki sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah’ın Resûlünde güzel bir örnek vardır.” (33/21) diyerek “bedbahtlık”tan kurtuluşun çaresini ve bize “bahtiyarlık”ın hakiki adresini de göstermiş olmuyor mu?
Elmalılı merhum, âyette geçen “üsvetün hasene” (en güzel örnek) tabirindeki “üsve” kelimesini şöyle açıklamış: “Üsve, ‘teessi’ edilecek, yani uyulacak, arkasından gidilecek örnek, meşk, nümûne-i imtisâl demektir.”
Asrın îman mektebi muallimi Bedîüzzaman ise âyete şöyle doyumsuz bir izah getirmiş: “Mâdem dost ve düşmanın ittifâkıyla, Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, mehâsin-i ahlâkın (güzel ahlâkın) en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve mâdem bil-ittifak (herkesin kabûlüyle) nev-i beşer (insanlık) için¬de en meşhur ve en mümtaz (seçkin) bir şahsiyettir. Ve mâdem binler mu’cizâtının delâletiyle (mu’cizelerin işâretiyle) ve teşkîl ettiği âlem-i İslâmiyetin kemâlâtının (fazîletlerinin) şehâdâtıyla ve mübelliğ (teblîğ edici) ve tercümân olduğu Kur’ân-ı Hakîm’in hakaikının (hakikatlerinin) tasdîkıyle, en mükemmel bir insân-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir (en mükemmel bir mürşiddir). Ve mâdem semere-i etbâıyla (ona tâbî olanların netîcesi olarak) milyonlar ehl-i kemâl (kâmil insanlar), merâtib-i ke¬mâlâtta (olgunluk mertebelerinde) terakki edip (yükselip) saâdet-i dâreyne (iki dünya saâdetine) mazhar olmuşlardır.
Elbette o Zât’ın (asm) sünneti ve harekâtı, iktidâ edilecek (tâbi olunacak) en güzel nümûnelerdir ve takib edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihâz (kabûl) edilecek en muh¬kem (sağlam) kanunlardır. Bahtiyâr odur ki, bu ittibâ‘-ı sünnette hissesi ziyâde ola! Sünnete ittibâ‘ etmeyen, ten¬bellik ederse, hasâret-i azîme (büyük bir zarar); ehemmiyetsiz görürse, cinâyet-i azîme; tekzîbi işmâm eden (yalanlamayı hissettiren) tenkid ise, dalâlet-i azîmedir (büyük bir sapıklıktır).” (Lem‘alar, 11. Lem ‘a, 61)
“Kur’an öyle bir Peygamber sesidir ki, onu bütün dünya dinleyebilir. Bu sesin aksi saraylarda, çöllerde, şehirlerde, devletlerde çınlar!..” diyen Dr. Jhonson bile, bir ecnebî olduğu hâlde, O “Şefkat Sultanı” (asm)’ın sesindeki lâhûtî “sırrı” anlamış. “Benim fikir ve kanaatime göre Kur’an serâpâ samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-i Muhammed’in cihana tebliğ ettiği davet hak ve hakikattir” diyen Carlyle bile o sesteki hakikati keşfetmiş. Biz neden o sese lâkayd kalalım ki! Biz o sesle varız, o sesle varolabileceğiz ancak…
Bir yanıt yazın