“Ağaca ehemmiyet vermek, meyveleri içindir”1 buyuruyor, sevgili Üstadımız, Mektubat’ında. Yoksa ağacı, tohumunu, dallarını, yapraklarını inkâr edip görmezlikten gelip de, sadece meyvelerine bakın demiyor. Neticede koca ağaç, dalları, yaprakları ve kökleri ile meyvelerine çalışıyor.
On dört asır öncesi kâinatı şereflendiren Nûr-u Muhammedî (asm) çekirdeği kendini göstermiş, bugün dahi nice güzel meyveleri toplanılan İslâmiyet ağac-ı kübrâsını netice vermiştir. Bu, tarifinde aciz kaldığımız nispette hikmetli, rahmet kokan o ağaç, eşsiz çekirdeğinin etrafında sağlam kökleri ile dünya toprağına o derece sağlam yerleşmiş ki nice amansız ve emansız düşmanları olmasına rağmen bugüne kadar kopartılamamış. Çekirdekten aldıkları nurla, kökler o İslâmiyet ağacını asırlardır beslemekte, nice dallar, yapraklar değişmekte ama kökler, çekirdeğin etrafında bütün haşmet ve izzetleriyle durmaktadırlar.
Onlar o çekirdekle o ağacı tesis eden, o nurlu çekirdeğin bütün özelliklerini üzerlerinde göstermeye gayret ile her halleriyle örnek ve numune olan, Fahr-ı Kâinat Efendimizin saff-ı evveli, nübüvvetinin hadimleri, kendi aralarında rahmetli, küffara karşı dehşetli, Allahın onları sevdiği, onlarında Allah’ı sevdiği Sahâbe-i Kiram efendilerimiz. Onları sevmek İslâmiyeti sevmektir. Onları sevmek hiç şüphesiz ki Resûl-u Ekrem Efendimiz’i (asm) sevmektir. Onları sevmek Allah’ı (cc) sevmektir.
Bir ağaç kökleri ile ne kadar alakalıdır. Ne yaparsanız yapın da ağacın köklerine dokunmayın, kesmeyin, zedelemeyin. Zira bunu yaparsanız çekirdeğin canını acıtırsınız, çekirdeği incitirsiniz. İşte Efendimiz (asm) buyuruyor: “Ashabıma sebbetmeyin! (Küfretmek, hakâret etmek, bedduâ etmek, lânetlemek, kaba söylemek, sövmek gibi her çeşit kötü söz) Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl’e yemin olsun (sizden) ki, şâyet sizden biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd’e (İki avuç dolusu miktarı ölçü alan bir ölçü birimi=875 gr.) hatta onun yarısı kadarki infakına, sevapta yetişemez.”
Bir yanıt yazın