Eskilerin ifadesiyle Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastahanesi… Şimdiki adıyla Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastahanesi. 1925 yılından bu yana faaliyetlerine devam eden hastahanede psikiyatrist olarak görev yapan Uzm. Dr. Osman Mermi ile depresyondan, intiharlara, stresten şizofreniye kadar birçok mevzuyu konuştuk. Tatlı bir sohbet ortamında yaptığımız bu mülakat neticesinde, yediden yetmişe her insanın kendine birçok dersler çıkarabileceği ve nazarımızı maneviyata yönelten hakikatlerin var olduğunu fark ettik…
Mesleğinizin içeriğiyle ilgili bir soru ile başlamak istiyorum. Psikolog/Psikoloji ile Psikiyatrist/Psikiyatri arasındaki farkı anlatır mısınız?
Temel fark, eğitimlerimden kaynaklanmaktadır. Psikologlar, Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde dört yıl eğitim alıp mezun olurlar. Psikiyatrisiler ise 6 yıllık tıp eğitimi ve devamında 5 yıl da psikiyatri dalında uzmanlık eğitimi alırlar. Psikoloji, ruh anlamına gelen “psişe” ile bilim anlamındaki “loji” kelimelerinin birleşiminden oluşup insan davranışlarını ve zihni süreçleri incelerken, psikiyatri ise yine ruh anlamına gelen “psişe” ile tedavi eden manasındaki “iyatri” kelimelerinin birleşiminden oluşup ruhi hastalıkları tedavi eden bilim dalıdır.
Toplumdan en sık rastladığınız psikiyatrik hastalıklar nelerdir?
Depresif (depresyon) bozukluklar ve Anksiyete (kaygı) bozukluklarından sosyal fobi, panik bozukluk en sık rastladığımız hastalıkların başında gelir.
Depresyonu biraz açar mısınız, belirtileri nelerdir ve tedavisi nedir?
Depresyon, uzun süre devam eden derin üzüntü hali, durgunluk, güçsüzlük, isteksizlik, karamsarlık, konuşma ve hareketlerde yavaşlama şeklinde ortaya çıkan, kadınların yüzde 20’sinde, erkeklerin yüzde 10’unda görülen bir hastalıktır. Temelde antidepresanlar denilen ilaçlar kullanılmaktadır. Ayrıca “Bilişsel terapi” denilen, bizi olumsuz etkileyen çarpıtılmış düşüncelerimizin değiştirilmesi esasına dayanan bir tedavi şekli daha uygulanmaktadır.
Depresyonun sebeplerine gelecek olursak…
Stres, travmatik olaylar, genetik unsurlar, bazı ağır hastalıklar, bir kısım ilaçlar ve kişilik yapısı gibi birçok nedenlerin bu hastalığa yol açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İntiharların altındaki faktör genelde depresyondan mı kaynaklanmaktadır?
Birçok psikiyatrik hastalıkta intiharlar görülür ama en sık depresyona giren hastaların bu yolu tercih ettiği görülmektedir.
Kişi depresyonda iken neden intihar eder, zira bazı dindar insanların da intihar ettiklerini duyuyoruz?
Kişinin savunma mekanizmaları, yaşadığı olumsuzluklarla baş edemeyecek hale geldiğinde, içinden çıkamayacağı, üstesinden gelemeyeceği ve tek çarenin ölüm olduğunu düşündüğü an kişi bu fiili gerçekleştirir. Dindar insanların da zaman zaman intihara teşebbüs ettiklerini görüyoruz ama diğerlerine kıyasen çok az. Depresyondaki bazı dindar hastalarımın: “İntihar etmeme tek engel Allah korkusu ve ahiret inancıdır” dediklerine şahit oldum. Her şeyden ümitlerini kestikleri halde onları bu yoldan alıkoyan işte bu inanç olmuştur.
Doktorumuz bunları anlatırken hayalime Bediüzzaman Hazretleri’nin şu güzelim sözleri geldi, “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adem mi zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esâret zindanlarında yâhut memleket hapishânelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Dîvân-ı harblerde bir câni gibi muâmele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan menedildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyâde, ölümü tercih ettim. Eğer dînim intihardan beni menetmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”
“Strese girmek” deniliyor. Stresi kısaca nasıl izah edersiniz?
Stres, insanın bedeni ve rûhî sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur. Tehdit ve zorlamalar karşısında insan, kendini korumaya yönelik bir tepki zincirini harekete geçirme özelliğine sahiptir. Eğer bu stres karşısında baş etme mekanizmaları yetersiz kalırsa başta depresyon olmak üzere bedeni ve ruhi birçok hastalığa davetiye çıkarır.
Şizofreni dediğimiz akıl hastalığı hakkında konuşalım biraz da…
Şizofreni; Schizo (bölünme) ve phrenia (zihin) kelimelerinin birleştirilmesi ile zihin bölünmesi anlamına gelmektedir. Düşünce ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası münasebetlerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan rûhî bir hastalıktır. İçtimai hayatta ise %1 oranında görülür.
Elazığ Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastahanesinde çalışıyorsunuz. Hastahane olarak, akıl hastalarıyla uğraştığınızı çeşitli yayınlardan biliyoruz. Akıl hastalığının tedavisi mümkün mü?
Özellikle son yıllarda akıl hastalığı dediğimiz “şizofreni”nin tedavisine yönelik yeni yeni ilaçlar çıktı. Bu ilaçların çıkmasıyla beraber şizofreninin tedavisinde büyük ilerlemeler kaydedildi. Bu ilaçlar şizofreniyi tamamen olmasa da şikâyetlerin büyük bir kısmını tedavi etmektedir.
Yan etkileri yok mu peki?
Muhakkak var. Yan etkisiz ilaç yok dersek hata olmaz. En belirgin yan etkileri ise uyku hali, sersemlik ve kilo almadır.
Bir insan bu hastalığa duçar olunca, bütün bütün aklından yoksun olur mu?
Şizofreni dediğimiz hastalığın kendi içinde alt tipleri bulunmaktadır. İlerlemiş şizofren hastaların “gerçeği değerlendirmesi” tamamen bozulmuştur. Ama diğerlerinde kısmen de olsa zihin fonksiyonları korunmuştur.
Okurlarımızdan da mutlaka vardır; akıl hastası (şizofren) sahibi, bir anne babaya neler tavsiye edersiniz?
Şizofreninin tedavisinde sadece ilaçlardan faydalanmak yeterli değildir. Beraberinde sosyal destek dediğimiz toplum ve ailenin desteği çok önemlidir. Bu hastalar ilaçları kullanma ve ihtiyaçlarını giderme noktasında yetersiz oldukları için aile desteği şarttır. Kontrollerine zamanında gitmeleri hususunda yardımcı olunmalıdır.
Ruh sağlığının korunmasında neler yapılabilir?
Ruh sağlığını korumak için ferdî düzeyde alınabilecek tedbirlerin ilk aşaması, ruh sağlığını bozan faktörleri belirleyerek ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Bu amaçla evvela, kişi kendini tanımalı, müsbet ve menfi yönleriyle kabul etmelidir. Olumlu davranışlarını geliştirmeye gayret ederken, olumsuz kısımları da azaltmaya çalışmalıdır. Ruhen dinlenmeyi sağlayabilmek için kendimize ayırdığımız zamanları, bilgi ve kabiliyetleri geliştirecek yararlı işlerle değerlendirmek gerekir.
Ya maneviyat…
Çağımızın asıl hastalığı maalesef maneviyatsızlık. Günümüz insanları, daha çok zâhire ehemmiyet veriyor, gözle görünmeyen hakikatler karşısında ise vurdumduymaz tavırlar sergiliyor. Bu sebeple insan görünüşe aldanıyor ve neticesinde ne huzur kalıyor ne de mutluluk.
Asrımız insanlarının kısm-ı ekserisinin takviminde maneviyat, gereken ihtimamı ve değeri bulamadığı içindir ki, problemler çığ gibi büyümüş. Zamanımız insanının umumiyetle streslerle, buhranlarla, sıkıntılarla dolu hayat içerisinde olmasının sebebi, cismânî ihtiyaçları ön plana alıp, sadece onları tatmine çalışırken, ruh ve kalbi bütün bütün ihmal etmesidir. Manevi duyguların ekmek gibi, su gibi zaruri olan ihtiyaçlarına kulak tıkamak rûhî ve bedeni hastalıkları beraberinde getirmektedir.
Son olarak; reçeteyi yazar mısınız? (tebessüm ediyoruz)…
Öncelikle insanın kuvvetli bir iman ve ilimle techiz edilmesi, donatılması gerekir. Bütün bu boşlukların dolabilmesi için İslâmın gereği bir hayat yaşanmalı. Beraberinde eşini, arkadaşını ve dostlarını iyi insanlardan seçmeli. Hatta iyi bir komşu… Dertlerini paylaşacağı hakiki dostlar edinmeli. Sigara gibi kötü alışkanlıkları varsa terk etmeli ve iradeye hâkim olunmalıdır. İbadetlerini en güzel surette, sünnet-i seniyyeye uyarak ve devamlı yapmalıdır. İslâmî bir hayatı kendine rehber edinen, ruhen ve bedenen selamette olur. Hem dünyada hem de ahirette bahtiyar olur. Hakiki saadet İslâmiyettedir. Kısacası İslâm en güzel reçetedir”.
Bir yanıt yazın