Peygamber Efendimiz (asm) mü’minlere karşı çok şefkatli, kâfirlere karşı ise çok heybetliydi.
Hiçbir övgüyü kabul etmeyecek kadar mütevazı fakat bütün insanlardan daha vakurdu. Başkalarına karşı çok cömert, kendisine ise muktesitti. O kadar cesurdu ki, savaşta düşmana en yakın çarpışan hep O olurdu. Fakat Allah’dan en çok korkan insan, yine Oydu. Kendisine yapılan her kötülüğü affeder ama bir başkası zulme uğradığında kılı kırk yaran bir adâletle muamele ederdi. O öyle bir Zattı ki; cömertlik-iktisat, cesaret-havf gibi bir arada bulunması neredeyse imkânsız olan birbirine zıt hasletler, en yüksek derecede ve en güzel halleriyle Onda bulunabiliyor, bu da O’nun ahlâkını mucize yapıyordu.
“EN GÜVENİLİR” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
Peygamberimizin güvenilir oluşunu düşmanları bile kabul etmişler, daha peygamberlik gelmeden önce O’na “El-Emin” demişlerdir.
Abdullah bin Abbas’tan rivayetle: Ebu Cehil Hz. Muhammed’e (asm) dedi ki: “Biz seni yalanlamıyoruz, biz sana gelen kitabı yalanlıyoruz.” Bunun üzerine Allah: “Şüphesiz onlar seni yalanlamıyorlar” mealindeki ayeti indirmiştir. (İmam-ı Tirmizî)
Bizans kralı Hirakliyus Ebu Süfyan’a sordu: “Hz. Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmadan önce kendisini yalanla suçlar mıydınız?” Ebu Süfyan: “Hayır” diye cevap verdi. (İmam-ı Buharî)
“EN ŞEFKATLİ” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber Efendimiz’in (asm) şefkat ve merhameti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Şânım hakkı için, size kendinizden öyle (izzetli) bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelir; size düşkündür, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”(Tevbe Sûresi 128)
O’nun (asm) merhameti bütün insanlara olduğu gibi ihsan ve iyiliği de inanan-inanmayan herkese ulaşmıştır.
Hz. Muhammed’in (asm) Uhud Savaşı’nda mübarek dişi şehit edilip yüzünden de yaralandığı zaman bu durum ashabın çok gücüne gitti ve dediler ki: “Onlara bedduâ etseniz ya!” Hz Muhammed de (asm) “Ben lanetleyici olarak gönderilmedim. Ben ancak Hakk’a çağırıcı ve rahmet olarak gönderildim” diyerek şu duâda bulundu: “Allah’ım kavmime hidâyet et, çünkü onlar bilmiyorlar.” (İmam-ı suyuti Menahilü’s-Safa shf 16)
“En halîm, EN YUMUŞAK HUYLU” insan: HZ. MUHAMMED (asm)
“İşte Allah’tan bir rahmet iledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, elbette (onlar) etrafından dağılırlardı.” (Âl-i İmran, 159)
Peygamberimiz (asm), peygamberliğinden önce de, sonra da insanların en halimi, en yumuşak huylusuydu. Hayatı boyunca bu meziyetini devam ettirmiştir. Cenâb-ı Hak da kendisini korumuş ve bu sıfatından dolayı övmüştür.
Hz. Enes’den (ra): Resûlullah (asm) ile birlikte idim. Üstünde yünden yapılmış kaba ve sert bir cübbe vardı. Bir bedevi gelip cübbesini öyle bir çekti ki, mübarek boynu tahriş oldu. Sonra bedevi ona: “Haydi şu iki deveme, yanında bulunan ganimet mallarından mal yüklet! Sen babanın ve kendi malından yükletmiyorsun ya!” Bunun karşısında Resûlullah (asm) sükût buluyordu. Biraz sonra bedeviye sordu: “Şimdi söyle bakalım bana yaptığın bu kötülüğüne kısas yapılacak mı?” Bedevi: “Hayır” dedi. Resûlullah (asm) “niçin” diye sordu. Bedevi şöyle cevap verdi: “Çünkü sen kötülüğe kötülükle mukabele etmezsin de ondan.” Resûlullah (asm) bu söz karşısında sadece güldü ve bir deveye arpa, diğerine de hurma yüklenmesini emretti. (Sahih-i Buharî Kitabü’l-Libas)
“En hayâlı, EN EDEBLİ” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
Peygamber Efendimiz (asm) son derece hayâ sahibi idi. Ayıp olan şeylere karşı adeta gözleri yumuktu. Cenâb-ı Hak Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurmuştur: “Çünkü bu haliniz, peygambere eziyet veriyor, fakat (o) sizden utanıyor. Allah ise Hak(kı söylemek)’ten çekinmez.” (Ahzab 53)
İbnu Mes’ud (ra) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Allah’tan hakkıyla hayâ edin!” buyurdular. Biz:
“Ey Allah’ın Resûl’ü, elhamdülillah, biz Allah’tan hayâ ediyoruz” dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: “Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız hayâ) değil. Allah’tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtivâ ettiklerini muhâfaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” (Tirmizî)
Hz. Aişe’den (ra): Kendilerine bir kimsenin, hoşlanmadığı bir şeyi yaptığı haber verilince: “Neden falan kimse böyle diyor, böyle yapıyor?” demezdi. Umumi manada şöyle buyururlardı: “Niçin böyle yapıyorlar veya diyorlar?” derdi. (İmam Ebu Dâvut Sünen, Kitabü’l-Edeb) Bu şekilde o adamı yaptığı veya söylediği işten alıkoyardı ve adını vermezdi.
Hz. Enes (ra) anlatmıştır: Yanına, yüzünde sarı renkte bulaşmış bir adam girdi. Ona hiçbir şey demedi. Kişiye üzülecek bir şey söylemezdi. O dışarı çıkınca şöyle buyurdu: “Söyleseydiniz de yüzündekini yıkasaydı ya!” (İmam-ı Tirmizî)
“EN CESUR, en yiğit” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
Savaşa gidecek gönüllüler yazılmaya başladığında hiç değişmeyen bir adet vardı. O’nun (sav) ismi daima ilk sırada olurdu. Fakat cesareti hiçbir zaman galibin zulmüne dönüşmezdi. Düşmanını yenince af ederdi.
Hz. Ali (ra) anlatıyor: “Biz savaş kızıştığında gözler öfkeden kıpkırmızı kesildiğinde O’nun (asm) arkasına sığınırdık. Çünkü düşmana ondan daha yakın kimse olmazdı. Bedir günü kendimi gördüm; hepimiz Resûlullah (asm) ile korunuyorduk. Zira o gün O (asm) düşmana hepimizden daha yakındı ve hepimizden hızlı ve cesur hücum ediyordu. Denildi ki, cesur ve çok güzel harp eden kişi, düşman yaklaştığı zaman, hemen Hz Muhammed’in (asm) yanı başında yer alırdı. Çünkü düşmana en yakın o olurdu.” (İmam-ı Beyhaki Delail-in Nübüvve)
“EN CÖMERT” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
Cömertlik bakımından da Peygamber Efendimize (asm) kimse yetişemezdi. Sahabeler O’nun (asm) cömertliğini denizin dalgalarına benzeterek anlatırlardı. Abdullah bin Cabir (ra) O’nun (asm) bu özelliğini “Kendisinden bir şey istenip de ‘hayır’ dediği görülmemiştir” diyerek ifade etmiştir.
Hz. Ebu Hureyre’den (ra): Bir adam gelip Resûlullah’dan (asm) bir şey istedi. Bunun üzerine Allah’ın Resulü (asm) başka bir adamdan onun için otuz ölçek ödünç alıp verdi. Sonra alacaklı borcunu istemeye gelince ona tam altmış ölçek verdi ve sebebini izah ederek şöyle buyurdu: “Verdiğimin yarısı alacağındır. Diğer yarısı ise bizden sana olan bir ihsandır.” (İmam-ı Tirmizî)
Hz. Enes (ra) dedi ki: “Allah’ın Resulü (asm) yarına hiç bir şey saklamazlardı.” (İmam-ı Tirmizî) O’nun (asm) cömertliğine dair olan haberler ve hadiseler kitaplarda sayılamayacak kadar çokça bulunmaktadır.
“EN MÜTEVAZI” insan:
HZ.MUHAMMED (asm)
Peygamber Efendimiz’in (asm) tevazusu kimsede bulunmayacak kadar büyük ve emsalsizdi. Zira O (asm) o kadar alçak gönüllü idi ki; kendisinin övülmesinden hiçbir zaman hoşlanmadı.
İbn-i Abbas’tan rivayet edilmiştir: “Hz. Muhammed (asm), kral bir peygamber olmakla, kul bir peygamber olmak arasında bırakıldı da O, kul bir peygamber olmayı tercih etti.” (İmam-ı Beyhaki, Delaili’n-Nübüvve)
Hz. Ömer’in (ra) naklettiği bir hadis-i şerifte: “Nasranîlerin Meryem oğlu İsa’yı (as) övdükleri gibi beni övmeyin. Ben ancak bir kulum. Allah’ın kulu ve Resulü deyiniz bana yeter.” (İmam-ı Buharî, Kütübü’l-Enbiya)
Bir defasında kendisine: “Ey kâinatın hayırlısı” diye hitap eden kişiye: “İşte o İbrahim’dir” demiştir. (İmam-ı Müslim, Kitabü’l- Fadail)
“EN ADÂLETLİ” lider:
HZ. MUHAMMED (asm)
Resûlullah (asm) kimseyi suçundan ötürü eleştirmezdi. Yahut birinin iftirasıyla diğerini cezalandırmazdı. Birinin aleyhine konuşan kimseyi iyice tetkik etmeden doğrulamazdı. (İmam-ı Tirmizî)
Huneyn Savaşı’na katılan bir sahâbî anlatır: “Ben devemin üzerinde Hz. Peygamber’in (asm) yanında ilerliyordum. Ayağımda sert pabuç vardı. Devem Peygamber’in (asm) devesini sıkıştırdığında pabucumun kenarı Resûlüllah’ın (asm) baldırına dokunarak rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Resûlüllah (asm) ayağıma kamçı ile vurarak “Canımı yakıyorsun, arkamdan yürü!” dedi. Ben de onun yanından savuştum. Ertesi gün Resûlüllah (asm) beni istemiş. Kendi kendime “Beni dün ayağını incittiğim için aramıştır” dedim. Yanına geldim. Bana “Sen dün benim ayağımı incitmiş, canımı yakmıştın. Ben de senin ayağına kamçı ile vurmuştum. Seni bunun karşılığını ödemek için çağırdım” dedi ve bana seksen koyun verdi”. (Taberi 3, 93)
“RABBİNE EN ÇOK GÜVENEN” insan:
HZ. MUHAMMED (asm)
“Kim Allah’a tevekkül ederse, artık O ona yeter!” (Talâk-3)
Resûlullâh Efendimiz ‘in (asm) her adımında tevekkül eseri görmek mümkündür. O (asm), evine girip çıkarken, yatıp kalkarken, hülasa her türlü işinde bu hâlet-i rûhiye ile hareket ederdi.
İbn-i Abbas der ki, “Hasbünallahü ve ni’mel-vekil (Allah bize yeter) cümlesini Hz. İbrahim (as) ateşe atıldığı zaman söyledi. Aynı sözü Hz. Muhammed (asm) de söyledi. Şöyle ki, kendisine; “İnsanlar size karşı ordu hazırladılar. O halde onlardan korkunuz” dedikleri zaman, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” dediler.” (Buharî, Nesai) RS 1/129
Hz. Peygamber Necid’in Nahl denilen mevkiinde Gatafan ve Muhacir kabileleriyle savaştı. Bir ara Müslümanların bir gaflet anından yararlanan Gavres bin Haris isimli bir kişi elinde kılıcı olduğu halde gelip, Hz. Peygamberin tepesine dikildi ve: “Seni benim elimden kim kurtarabilir!” diye haykırdı. Hz. Peygamber (asm); “Allah kurtarabilir” dediler. Bunun üzerine adamın kılıcı birdenbire elinden düştü. Hz. Peygamber (asm) bu düşen kılıcı alarak, ona; “Peki şimdi sen söyle bakalım, seni benim elimden kim kurtarabilir?” buyurdular. Gavres; “Bana merhamet et” dedi. Hz. Peygamber de ona; “Sen Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eder misin?” diye sordular. O ise, “Hayır, fakat sana söz veriyorum ki, bundan böyle seninle savaşmayacağım ve seninle savaşanların yanında yer almayacağım” dedi. Gavres’ten bu sözü alan Hz. Peygamber (asm) onu serbest bıraktı. Arkadaşlarının yanına dönen Gavres onlara; “Ben şuanda insanların en hayırlısının yanından geliyorum” dedi. (Hayatü’s-Sahabe, 3/166)
“EN SABIRLI” insan:
HZ.MUHAMMED (asm)
Allah Resûlü’nün (asm) tarif ve tavsiye ettiği sabır, bütün peygamberlerin ortak vasfıdır. Allah’ın (cc) dinini tebliğ ederken, hepsi de çeşitli sıkıntılara ve eziyetlere uğramış, yurtlarından çıkarılmış, hükümdarlar tarafından zindanlara atılmıştır. Hatta birçoğu da bu uğurda şehit edilmiştir. Ancak onlar sabrederek vazifelerini yapmaya devam etmişlerdir. Resul-ü Ekrem Efendimiz’in (asm) hayatı ise, baştan sona en güzel sabır örnekleri ile doludur.
Sevgili Peygamberimiz’in (asm) İslâm dinini tebliğ yolunda katlandığı zorluklarla alakalı olarak Târık bin Abdullah el-Muhâribî, bir müşahedesini şöyle anlatır:
“Resûlullah’ı (asm) Zülmecaz Panayırı’nda üzerinde kırmızı bir elbise olduğu hâlde görmüştüm:
– Ey insanlar! Lâ ilâhe illâllah, deyiniz de kurtulunuz! diye yüksek sesle hitap ediyordu. Bir adam da elindeki taşla onu takip ediyor ve:
– Ey insanlar, sakın ona inanmayınız, itaat etmeyiniz. Çünkü o yalancıdır, diyerek bağırıyordu. Attığı taşlarla Efendimiz’in (asm) ayak bileklerini kanatmıştı. Oradakilere:
– Kimdir bu zat, diye sordum.
– Bu, Abdulmuttalib oğullarından bir gençtir, dediler.
– Ya onun ardına düşüp taş atan kimdir, diye sordum.
– O da O’nun amcası Ebû Leheb’dir, dediler.” (Dârekutnî, III, 44-45)
Hz. Muhammed İslâmiyet’i tebliğ ederken birçok sıkıntılara maruz kalmıştır. Fakat bunların hepsine mucizevî bir sabır göstermiştir.
“EN KANATKÂR” insan:
Hz. MUHAMMED (asm)
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) her hususta olduğu gibi kanaat mevzuunda da bizim için en güzel örnektir. O (asm), eline geçen yığın yığın malları vakit geçirmeden Allah yolunda harcamış, ihtiyacından fazlasını yanında alıkoymamıştır. Bu sebeple sık sık; “Allah’ım! Muhammed ailesinin rızkını ihtiyaç miktarı kadar ver.” diye duâ etmiştir. (Müslim, Zekât, 126)
Ebû Derdâ şöyle demiştir: “Rasûlullah (asm) için un elenmezdi ve onun tek bir gömleği vardı.” (Taberânî) (Tarîkat-i Muhammediye, 238) Peygamberimiz hayatı boyunca beyaz ekmek yememiştir.
“Resûlullahın (asm) mübarek hanelerinde et ile ekmek bir arada bulunmazdı. Bir arada bulunduğu zaman da yemekte bulunanlar çok olurdu.” (Şemail-i Şerif)
Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra Abdurrahman bin Avf Hazretleri, bir gün misafirlerine et ve ekmek bulunan bir sofra getirdi. Bu arada ağlamaya başladı. Sebebi sorulunca buyurdu ki: “Peygamber Efendimiz (asm) ve ailesi, dünyadan arpa ekmeğini bile doyuncaya kadar yiyemeden ayrıldılar. Biz şimdi et ile ekmeği bir arada yer olduk. İşte bunun için ağlıyorum.” (Şemâil-i şerîf: 2/289)
“EN VAKUR” insanı:
Hz. MUHAMMED (asm)
Resûlullah (asm) bulunduğu meclislerde son derece derli toplu oturur, vakara yakışmayacak herhangi bir durumu görülmezdi. Çoğu zaman sükût hâlinde bulunur, gereksiz hiçbir söz sarf etmezdi.
Ebû Mâlik el-Eşcaî babasının şöyle dediğini rivâyet eder; “Bizler delikanlı iken sık sık Resûlullah’ın (asm) huzurunda otururduk. Allah Resulü’nden (asm) daha uzun süre sükût hâlinde duran birini görmedim. Sahabeleri konuşup lâfa daldıklarında kendisi tebessüm ederdi.” (Heysemî, 298)
Ebu Sais el-Hudri’den (ra): “Resûlullah (asm) mecliste oturduklarında, cübbesiyle ayaklarını ve dizlerini örter, elleriyle kendilerine çeki düzen verirlerdi.” (İmam Ebu Davud, Kitabu’l Edeb)
Ya İlahi! Bizi Peygamber Efendimizin ahlâkıyla ahlâklanan hakiki müslümanlardan eyle… Âmin
Bir yanıt yazın