“(Ey Resûlüm!) senden önce de kendilerine vahyeder olduğumuz erkeklerden başkasını (peygamber) göndermedik. (Ve siz ey müşrikler) eğer bilmiyorsanız o halde ehl-i zikre (iyi bilenlere) sorun!” (Nahl/43)
Kadının mizacı, peygamberlik vazifesine uygun değildir.
Peygamberlik vazifesinin elbette gayet ağır şartları vardır. Kadın ise yaratılışı ve mizacı itibariyle bu ağır görevin sorumluğunu taşımaya elverişli değildir.
Gerçi Allah (cc) dilerse bir kadına da o gücü ve tahammülü ihsan edip sonra da ona peygamberlik verebilir.
Fakat bu, onun yaratılışını ve mizacını bir erkek mizacına dönüştürmek demek olur. Binaenaleyh insanlar içinde peygamberlik göreviyle görevlendirilecek kimselerin de sıradan erkeklerden değil, onlar arasında en seçkin, en iradeli ve en güçlü kimselerden seçilmiş olması da ilâhî hikmet icabıdır. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)
Kadının biyolojik yapısı, peygamberlik vazifesine uygun değildir
Kadının biyolojik yapısı da bu ağır vazifeyi yüklenmeye uygun değildir. Kadınların belli günlerinde ibadete mani hallerinin olması ve çocuk sahibi olmaları gibi peygamberlik vazifesini yapmaya mani durumları vardır. Bu sebeple ümmetlerine hem imam, hem önder, hem de yeri geldiğinde kumandanlık vazifesi yapan peygamberlerin kadın olması elbette düşünülemez.
İmam-ı Eşari’ye göre, Allah, kadınlardan “resûl” göndermemiş fakat “nebi” göndermiştir
Resul; yeni bir kitap ve yeni bir şeriat ile bir ümmete veya bütün beşeriyete Allah tarafından Peygamber olarak gönderilmiş olan zattır.
Nebi ise; yeni bir kitap ve şeriatla gelmeyip kendinden evvelki Resûlün getirdiği kitap ve şeriatı devam ettiren Peygamberdir.
Allah kadınlardan resûl göndermemiştir. Fakat kadın olmak vahye engel bir hal değildir. Nitekim Cenâb-ı Hakk bazı müstesna hanımlara vahiy göndererek onları nebilerden kılmıştır.
İmam-ı Eşari’ye göre kadınlardan altı tane “nebiye” gönderilmiştir. Bunlar:
Hz. Meryem, Hz. Asiye, Hz. Havva, Hz. Sare, Hz. Musa’nın annesi, Hz. Hâcer’dir. (Zebidi, Tecridi Sarih Tercümesi ve Şerhi)
Kadınların cazibedar güzellikleri, elçilik vazifesinin kutsiyet, mahiyet ve neticesine manidir
Cenâb-ı Hakk erkeği celalî, kadını cemalî sıfatlarıyla donatmıştır. İnsanda da yaratılış icabı güzele perestiş (tapma) derecesinde bir muhabbet bulunmaktadır. Cemalî sıfatların üzerlerinde fazlasıyla görünmesiyle cazibedar yaratılmış kadınlara karşı -oluşabilecek- perestiş derecesindeki muhabbet, Allah ile kullar arasında elçilik demek olan peygamberliğin mahiyet ve ulviyetine münasip düşmeyecektir. Nitekim tarih boyunca insanlar tarafından birçok tanrıçanın ortaya çıkarılması, kadındaki bu fıtri cazibe ve insandaki güzele perestiş derecesindeki muhabbet sebebiyledir.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Cenâb-ı Hakk’ın kadın peygamber göndermemesinde ne kadar büyük hikmetler olduğu elbette anlaşılmaktadır.
İnsan kendi kaderini kendisi mi çizer?
Kader; Cenab-ı Hakk’ın kâinatta olmuş ve olacak her şeyi ezeli ilmiyle bilip levh-i mahfuzda yazmasıdır.
Fakat kader iki kısımdır. Bir kısmına ‘ihtiyari kader’ denilir ki; bunda insan iradesinin de rolü vardır. Mesela, insanın mesleğini, çevresini, eş ve arkadaşlarını seçmesi bu kısma girer. Dolayısıyla bu kısımda ‘insan kendi kaderini kendisi çizer’ denilebilir. Fakat bu dahi, levh-i mahfuzda yazılı olandan farklı olmaz.
‘Izdırari kader’ denilen ikinci bir kısım kader vardır ki, bu kısımda insan iradesinin müdahalesi yoktur. Mesela, insanın ne zaman ve nerede doğacağı, cinsiyeti, anne-babası gibi hususlar bu kısma girer. Izdırarî kaderde Allah’ın külli iradesi esastır. İnsanın cüz’i iradesinin rolü yoktur.
Soru: “Kitab-ı Mübîn nedir?”
Kitab-ı Mübin, kâinatın kader kitabı olan Levh-i Mahfuz’un defterlerinden biridir. “Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, Kitab-ı Mübin’de bulunmasın” (En’am, 59) ayeti bize bu kitaptan haber verir.
Bu kitabın konusu, yaratılışta câri olan adetullah kanunlarıdır. Kudret-i ilâhiyenin hangi kaidelere göre icraatte bulunduğunu; ve her bir varlığın o kanun ve kaidelere göre şekillenen projelerini içine alır. Bu gün fen bilimleri olarak bilinen bütün bilimler, Kitab-ı Mübin’de yazılan adetullah kanunlarını tarif etmektedir.
Bütün âlemde kurulu düzenin sebebi olan bu kudret kanunlarının, yada diğer ifadeyle kitab-ı mübinin varlığını bazı maddeci dinsizler de hissetmişler, Allah’ı ve onun kudretini kabul etmek istemediklerinden tabiat adını vererek, “herşey tabiatle oluyor” diyerek büyük bir yanlışa düşmüşlerdir.
Şimdi bu özetlemeye çalıştığımız manaların, Risale-i Nur Külliyatında anlatılan şekillerini aşağıya alıyoruz.
“İcad-ı eşyada tasarrufa medar (varlıkların yaratılışında olan icraatların sebebi) ve kudret ve irade-i İlahiyenin bir ünvanı olan Kitab-ı Mübin” (Sözler, Zerre Risalesi)
“Kitab-ı Mübin, kudret defteridir… Demek o kudret ve iradenin, küllî ve umumî (bütün kâinata bakan) bir mecmua-i kavanini (kanunlar mecmuası), bir defter-i ekberi vardır ki; herbir şey’in hususî vücudları ve mahsus suretleri ona göre biçilir, dikilir, giydirilir (her mahluk o kanunlara göre projelendirir). …(ehl-i dalalet) hikmet ve irade-i Rabbaniyenin o basirane kitabının eşyadaki cilvesini, aksini, misalini hissetmişler; hâşâ “Tabiat” namıyla tesmiye etmişler (isimlendirmişler), körletmişler. (Sözler, Zerre Risalesi)
“Kitab-ı Mübin’in mistarı (cedvel) üstünde yazılan şu kâinat kitabının sahifelerine baksan…” (Lemalar)
“Levh-i Mahfuz’un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin’de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan …” (Lemalar)
“Levh-i Mahfuz’un defterleri olan İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin’de bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaydedip yazan …” (Şualar)
“Çünki zerre gibi bir camid, arı gibi küçük bir hayvan, Kitab-ı Mübin’in mühim ve ince mes’eleleri olan nizam ve mizanı bilemez (düzene katkı sağlayan işlerini kendi yapmış olamaz).” (Mesnevî-i Nuriye)
“Kudret-i İlahiyenin kavanin-i icraatına (icraat kanunlarına) tebeddül ve tegayyür eden (değişken) bir defteri olabilen ve pek yanlış ve hata olarak “tabiat” namı verilen bir mecmua-i kavanin-i âdât-ı İlahiye (Allah’ın icraat kanunları kitabı) ve bir fihriste-i san’at-ı Rabbaniyeyi (yeryüzündeki sanatların, Kitab-ı Mübin namındaki fihristini) görür.” (Tabiat Risalesi)
Bir yanıt yazın