Bir insanın dünya hayatında mutlu olması hem bedensel zevklerinin hem de ruhsal yönden tatminiyle mümkün olabilecekken, bedensel zevkleri yasaklayan din, nasıl olur da hem dünyada hem ahirette mutluluğu vadediyor olabilir?
Sorunuzun içerisinde cevabın kendisi de var. Evet, İslam dini diğer bütün dinlerden farklı olarak insanı hem bedenî, hem de ruhî yönlerden tatmin edecek özelliklere sahiptir. Fakat “bedensel zevkleri yasaklayan din” cümlesi İslamiyet açısından gerçeği yansıtmıyor. Bakınız Kur’an’da Allahu Teala nasıl buyuruyor:
“Yeyiniz içiniz. Fakat israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez” (Araf, 31)
“İçinizden bekâr olanları evlendirin” (Nur, 32)
Bu gibi pek çok ayetlerde Allahü Teala, insanın en temel maddî zevk ve ihtiyaçlarının önünü açmış, hatta teşvik etmiştir. Yani yasaklama diye bir şey söz konusu değildir. Fakat umumî yasaklama olmamakla beraber, çok faydalı olacak bazı sınırlarlamalar da getirmiştir.
Dinimiz, insanların hem kendilerinin, hem ailelerinin, hem toplumlarının zararına olan ve bunları temellerinden göçerten ve insanı ahlaken hayvandan da aşağı seviyelere düşmesine sebep olan içki ve zina gibi zararlı bazı zevkleri yasaklamıştır. Hergün medyada yer alan birçok sosyal facia haberlerinin arkasında en çok bulunan sebeplerin başında bu gibi zevklerin olduğu ortadadır.
Meşru sınırlar içinde olan zevkler ise, insanın mutlu bir hayat sürebilmesi için kâfidir. Bu gerçeği Bediüzzaman Said Nursî hazretleri şöyle ifade etmiştir: “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”
(6. Söz)
Dinimiz insanın bedeni zevklerin esiri olmasını da istemez. Buna yönelik olarak da insanı terbiye eden bazı kuralları vardır. Ramazan’da bir ay orucun emredilmesi, israfın haram kılınması, zekâtın farz kılınması gibi emirler bunlardandır. “Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükafat vardır.” (Âl-i İmran, 179) gibi ayetler de bizleri günahlardan ve aşırılıklardan sakınmaya davet ve teşvik eder.
Bütün bu izahların temelinde, âhiret ve dünya hayatlarının dengesinin kurulması düşüncesi vardır. İslamiyet bütün kurallarını, bu dengeyi kurma ve dünya hayatının geçiciliği ve âhiret hayatının ebedîliği esası üzerine bina etmiştir. Şu ayet, bu dengenin nasıl kurulması gerektiğini bize tarif eder: “Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının bir geçimliği ve süsüdür. Allah katında olan (âhirettekiler) daha iyi ve devamlıdır. Akletmez misiniz?” (Kasas, 60) Bu sebeple, İslamiyetin dünya hayatını düzenleyen kurallarının doğru anlaşılabilmesi için ebedî bir ahiret hayatı inancının dikkate alınması şarttır.
Bir yanıt yazın