Kâinata baktığımızda her şeyin bir ömrü, dolayısıyla da bir eceli olduğunu görmekteyiz. Bugün bilimin de kabul ettiği gibi dünya ömrünün sonuna doğru yaklaşmaktadır.
Dünyanın sonu İsrâfil (as) isimli meleğin Sûr’a üflemesiyle olacak, kıyâmet tüm dehşetiyle kopacak, bütün canlılar ölecektir.
Ahiretin kelime mânâsı “son” demektir..
Âhiret kelimesinin manası: Arapçada ‘son, sonraki’ anlamına gelen ‘âhir’ kelimesinin müennesidir. Dünyadan sonra gidilecek son ve asıl mekânımız olan ebedi âlemin adıdır.
Âhirete iman, imanın altı esasından birisidir.
“Onlar ki sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler, onlar âhirete de kesin olarak inanırlar” (Bakara, 4)
Âhiret âleminin başlangıcı kıyâmettir.
Kâinata baktığımızda her şeyin bir ömrü, dolayısıyla da bir eceli olduğunu görmekteyiz. Bugün bilimin de kabul ettiği gibi dünya ömrünün sonuna doğru yaklaşmaktadır.
Dünyanın sonu İsrâfil (as) isimli meleğin Sûr’a üflemesiyle olacak, kıyâmet tüm dehşetiyle kopacak, bütün canlılar ölecektir.
Bu hakikati Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyetle haber vermiştir:
“Gök, infitar ettiği (yarıldığı) zaman!”
“Güneş tekvir edildiği (dürüldüğü, nuru narından ayrıldığı, ışığı giderildiği) zaman!”
“Ve yıldızlar, (karartılarak) döküldüğü zaman!”
“Ve dağlar, yürütüldüğü zaman!”
“Denizler tutuşturulduğu zaman!” (İnfitar, 1/ Tekvir, 1-3, 6)
“Sûra ilk üfürüldüğünde yerde ve gökte olanlar, dehşetten ölürler. Ancak Allah’ın istisna ettiği Cebrâil, Mikâil, İsrâil ve ölüm meleği olan Azrâil kalır. Sonra Allah, ölüm meleğine, Cebrâil’in, Mikâil’in sonra İsrâfil’in ruhlarını kabzetme emrini verir. Son olarak ölüm meleğine emir verir, ölüm meleği de ölür.” (İhya-i Ulumi’d-din)
Daha sonra İsrâfil (as) tekrar yaratılır, onun ikinci defa Sûr’a üflemesiyle, Allah’ın izniyle bütün canlılar tekrar dirilir:
“Nefisler birleştirildiği (ruhlar bedenlerle bir araya getirildiği) zaman!” (Tekvir, 7)
“O gün Sur’a ( ikinci defa) üflenir, bölük bölük gelirsiniz.” (Nebe, 18)
Âhiret kavramının içerdiği mânâlar:
İkinci dirilişten sonra mahşer meydanına toplanmaya ‘haşir’ denir.
“Rabbimiz! Muhakkak ki sen, kendisinde hiçbir şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olansın. Doğrusu Allah, vaadinden dönmez!” (Âl-i İmran, 9)
Ömrün nasıl ve nerede harcandığının sorulup insanın hesaba çekilmesine ‘hisab’ denir.
“O gün (hesap için Rabbinize) arz olunursunuz; sizden hiçbir sır, gizli kalmaz.” (Hakka, 18)
“O vakit kitabı sağ eline verilen, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Ama kitabı arkasından verilen “yetiş ey ölüm!” diye bağıracak ve alevli ateşe girecektir.” (İnşikak, 7-12)
İyilik ve kötülüklerin tartılacağı terazi ise ‘mizan’ dır.
“Kıyâmet günü (amellerin tartılması için) adalet terazilerini kurarız; artık kimse bir şeyle haksızlığa uğratılmaz. Hardal danesi ağırlığında (bir amel) bile olsa onu getiririz. Hesap görücüler olarak da biz yeteriz.” (Enbiyâ, 47)
Mahşerde, başta Hz. Muhammed (asm) olmak üzere peygamberler, şehitler, âlimler, hayırlı evlatlar gibi Allah’ın seçmiş olduğu kimseler günahkâr mü’minlerin affını talep edeceklerdir. Buna ‘şefaat’ denir.
“Her Peygamberin, müstecab [kabul olan] bir duâsı vardır. Ben duâmı, ümmetime şefaat etmek için âhirete sakladım.” (Buhârî)
“Âhirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.” (İbn-i Mâce)
Kıyâmet günü, Hz. Muhammed’in elinde olup, altında mü’minlerin toplanacağı sancağın ismi “Liva’ül-Hamd”dır.
“Ben kıyâmet günü Liva’ül-Hamd’ın (hamd sancağı) taşıyıcısıyım.” (Tirmizî)
“Övünmek için söylemiyorum, kıyâmet gününde sancak benim elimde olacaktır.” (İbn-i Mace)
Hz. Muhammed’in (asm) ümmetiyle birlikte bir daha susamamak üzere suyundan içecekleri havuza ‘Kevser’ denilmektedir. (Kevser’in sırattan önce mi yoksa sonra mı olduğu konusunda ihtilaf vardır. Makbul görüşe göre iki adet Kevser mevcuttur. Biri cennetin içindedir, diğeri sırattan önce ve mahşer yerindedir.) (Kütüb-i Sitte)
“Havzımın genişliği bir ayda yürünebilecek kadardır. Suyu sütten daha beyaz kokusu miskten daha hoş, bardakları gökteki yıldızlar kadar çoktur. Kim ondan içerse ebediyen susamaz.” (Buhârî ve Müslim)
Cennet ya da cehenneme gitmek için üstünden geçilecek köprüye ‘sırat’ denir.
“Sırat, cehennemin üzerine kılıç ağzı gibi ince, kaygan, (üzerinde yürüyeni) düşürecek bir halde kurulur. Üzerinde kızgın demirden kancalar vardır. Onlar cezaya layık kimselerin vücutlarına takılıp tırmalar. Orada tutulup mahvolanlar, yere çarpılanlar vardır. İnsanlardan bir kısmı yıldırım gibi geçip gider, orada hiç beklemez. İşte bu kurtuluştur. Kimi rüzgâr gibi geçer hiç eğlenmez. Bu da onun kurtuluşudur. Sonra atın hızıyla geçenler, sonra yayanın koşusu ile geçenler, sonra yaya olan kişinin normal yürüyüşü hızı ile geçenler. Nihâyet sonuncu insan, cehennemin yakıp rengini değiştirdiği bir kişi olur. Allah kendisini rahmetiyle cennete koyuncaya kadar sıratta çeşitli zorluklarla karşılaşır.” (Taberânî)
Mü’minlerin Allah’ın lütfuyla girecekleri ve sonsuz güzelliklere kavuşacakları yer ‘cennet’tir.
“İman edip salih amel işleyenler var ya, işte onlar cennet halkıdır; onlar orada sürekli kalıcıdırlar.” (Bakara, 82)
Kâfirlerin ebedi olarak azap çekecekleri yer de ‘cehennem’dir.
“Küfürlerinde bilinçli olarak ısrar edip âyetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar ateş halkıdırlar; onlar orada sürekli kalıcıdırlar.” (Bakara, 39)
Günahkâr olan mü’minler ise; günahları ölçüsünde cehennem azabı gördükten sonra Cennete girerler.
Fakat bunlarla birlikte bilmemiz gereken şu ki; “sur, mizan, sırat, kevser” gibi âhiret âlemine ait ifadelerin “boru, terazi, köprü, havuz” şeklinde tasvir edilmeleri insan aklına yakınlaştırmak içindir. Asıl suretlerini âhiret âlemine gittiğimizde göreceğiz. Dünyadakilerle kıyaslayarak hayal ettiğimiz şekiller, elbette onların gerçek suretleri değildirler.
Âhiret nedir?
O gün Sur’a (ikinci defa) üflenir, bölük bölük gelirsiniz.”
Nebe, 18
“Nefisler birleştirildiği (ruhlar bedenlerle bir araya getirildiği) zaman!”
Tekvir, 7
Bir yanıt yazın