Elbette muhabetullahı kazanmak ancak sünnet-i muhammediye ye ittiba ile olur. Çünkü Allah’ı sevmek onun marziyatını yapmak demek ki, onun razı olduğu her şeyde en mükemmel bir surette Zât-ı Muhammediyede (asm) tezahür ediyor.
Evet Zât-ı Ahmediyeye (asm)harekât ve ef’alde benzemek, [iki cihetle]’dir: Birincisi, Cenâb-ı Hakkı sevmek ciheti ki, onu sevmek emrine itaat ve rızası dahilinde hareket etmektir. Bu hususta da en mükemmel imam Zât-ı Muhammediyedir (asm). Zira ayette Cenâb-ı Hakk [(Habîbim yâ Muhammed!) De ki: “ Eğer Allah’ı seviyorsanız, o hâlde bana tâbi’ olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!” Allah Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir.] (Âl-i İmrân, 31) buyurmuştur. İkincisi ise, Zât-ı Ahmediye (asm)’ın insanlara olan hadsiz ihsan’at-ı İlahiyenin en mühim bir vesilesi olmasıdır. Elbette Cenâb-ı Hak hesabına, hadsiz bir muhabbete lâyıktır.
Üstad Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi “Nebiyy-i Zîşan Aleyhissalatü vesselama verilen Makam-ı Mahmud İlahî bir maide ve Rabbanî bir sofra hükmündedir. Evet tevzi’ edilen lütuflar, feyizler, nimetler o sofradan akıyor. Resûl-i Zîşan Aleyhissalatü vesselama okunan salavat-ı şerifeler, o sofraya edilen davete icabettir.” (Mesnevi-i Nuriye, s.74)
Evet Resûl-ü Ekrem (asm)’a öyle bir makam verilmiş ki, ilahi bir sofra hükmündedir. Ve bizlere gelen nimetlerde elbette o sofradan geliyor, yani Resûl-ü Ekrem (asm) olmasaydı hiçbir şeyin olmayacağı gibi, bizlerde olmayacaktık ve bizlere gelen bu sonsuz nimetlerde gelmeyecekti. Eğer bizler şu an nefes alabiliyorsak, ve rızkımız en ummadığımız kanallardan bizlere ihtiyaç anında derhal geliyorsa en mühim sebeb O (asm) nun vücududur. Elbette o sofradan istifade edebilmek davete icavet etmekten geçiyor. Peki o davete nasıl icabet edeceğiz. O da Resûl-i Zîşan Aleyhissalatü vesselama salavat getirmekle mümkün olur.
Zira ayette Cenâb-ı Hak bizleri salavata şöyle davet etmektedir. “Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere salat ederler. Ey iman edenler! (siz de) ona salat edin ve (ona) teslimiyetle selam verin.” (Ahzab, 56) Ve yine salavat hakkında Peygamber Efendimiz (asm) bir hadisinde buyuruyor ki: “Kim bana bir salat ederse, Allah ona on salat eder ve kendisinden on hata silinir.” (Tirmizi, c.2 s.355)
Salavatın mânâsı rahmettir. Ve O yapılan rahmet duası da Rahmeten lil-âlemîn olan Cenâb-ı Hakka ulaşmak için bir vesilesir. Demek ki rahmet hazinelerinin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı Zât -ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu gibi, en birinci anahtarı da “besmele” ve en kolay bir anahtarı da salavattır.
Bir yanıt yazın