Allah’ın varlık ve birlik delilleri kâinattak zerrelerden daha çoktur. Hal böyle olunca “yok” demek kolay görünse de aslında hiç kolay değil. Bununla beraber her bir peygamber ve her bir veli zat Allah’ın varlık ve birliğine delildir.
Çünkü hepsi “Allah ve âhiret” var demişlerdir. Mükemmel bir ahlak, zekavet, akıl ve şahsiyetle ortaya çıkmış yüz binler peygamber ve yüz milyonlar velilerin davalarını çürütmek için onların her birini yok kabul etmek gerekir. Bu ise bir hezeyandır. Dahası var..
“Yok” diyebilmek için on dört asırdır taklit edilememiş ve her harfiyle “Allah vardır ve birdir” diyen Kur’ân’ı ve Kur’ân için yazılan üç yüz elli bin tefsiri de çürütmek gerekecektir. Yani inkar edenlerin epey işi var farkındaysanız. Bunları da yapamayacakları için yok saymaları daima hezeyandan ibaret kalacaktır. Daha işleri de yok değil. İnkar etmek için aklı yok saymak, insanı ve kâinatı yok kabul etmek gerekecektir ki “O yoksa hiç bir şey yok, O varsa her şey vardır.”
İşte kainat kitabındaki
Allah’ın (cc) varlık ve birlik delillerinden bir kısmı:
“Bir harf
kendi varlığından çok kâtibinin varlığını gösterir”
“Muntazam bir saray muntazam fiile, muntazam bir fiil mükemmel bir faile, mükemmel bir fail, mükemmel bir sıfata yani san’at melekesine o da istidada o da âli bir ruh ve yüksek bir zata delalet eder.”
Maktul kâtili, san’at san’atkarı, aşağı yukarısını gösterdiği gibi eşyanın çokluğu bir tek zattan çıktığını, sonradan var olmaları da hep var olan bir zatı gösteriyor.
Her fiil bir faili gösterdiği gibi sıfatlarını da gösteriyor.
Kâinata Allah hesabına şöyle dışarıdan dikkatle bir bakıldığında âdeta muhteşem bir saray görünüyor. Ay, güneş lambaları ve yıldızlar ise mumları.. Zerrelerden güneşlere her şey bu sarayın aziz misafirleri olan insanlara hizmetçilik ediyorlar. Allah hesabına bakılmadığında ise saray zindana dönüşüyor.
Güneş yeryüzündekilere acıyor da ondan mı her gün doğuyor dersiniz? Bulutlar mı ihsan sahibi ve merhametli olan? Veya oksijen ve hidrojen insanlar, hayvanlar, ve bitkiler için gerekli olduğunu düşünerek şefkat edip suyu oluşturmaya mı karar vermişler!? Bakın ne kadar basitleşti her şey. Oysa Allah’a ait muhteşem bir şefkat öyle kuşatmış ki kâinatı, gördükçe kalplerimiz ısınıyor. Ne var ki basiretsiz ve insafsız gözler Allah hesabına bakamadıkları için bu harika sıfatları akılsız, şuursuz ve kör unsurlara verip mûcize işleri adileştiriyorlar. Böylece cennet içinde bir cehennem yaşıyorlar.
Muntazam Fiil: En harika gıda olan sütle beslemek,
Fiilden etkilenen: Yeryüzünün her yerinde bulunan hayvan ve insan yavruları,
Mükemmel Fâil: Allah.
Mükemmel sıfat: Şefkat, Rahmet.
Muntazam fiil: Şifa vermek,
Fiilden etkilenen: Yeryüzündeki tüm bitkiler, hayvanlar ve insanlar,
Mükemmel fâil: Allah.
Mükemmel sıfat: Şafi, Rahman, Rahim,
Mükemmel fiil: İhtiyaçları karşılama, doyurma, nimetlendirme,
Fiilden etkilenen: Tüm varlıklar,
Mükemmel Fâil: Allah,
Mükemmel sıfatlar: Rezzak (rızık veren), Rahman, Şefkat
Çok san’atlı şeyler çok kolay ve çok çabucak ortaya çıkıyor ve çok kıymetli şeyler çoklukla var oluyor.
Herkes bilir ki; san’at ne kadar kıymetliyse o kadar pahalı olur. San’atı ve işlenişi yoğun olduğu nispette de üretimi zordur ve az üretilir.
Oysa her bir hayat sahibi, mûcize hükmünde makineler gibiyken kolaylıkla ve süratle icat edilip cömertçe çoklukla yaratılırlar. İnsanoğlunun bir kanadını bile icattan aciz olduğu sinekler bir yıl içinde şimdiye kadar yeryüzüne gönderilen insanlar kadar yaratılır.
Mesela bir inek, yaşamı boyunca tonlarca süt, bir ağaç tonlarca meyve verir. Bu kıymeti yüksek san’atların çoklukla yapılması ve ucuzlukla yayılması nihayetsiz kudret sahibi Allah’ın varlığını ilan eder.
“Kâinattaki suhulet-i icat saniin vücuduna ve kudretine delildir. Vücut derecesindeki bu suhulet bin derece muhal olan kendi kendine teşekkül ile iltibasa sebep olmuştur. Ahmaklar nihayetsiz bir kudretin delilini ademine delil yaparlar.”
Var olan her şeyin ihtiyaçları karşılanıyor. Hiç unutma şaşırma yok, bütün istekler işitiliyor ve cevap veriliyor
Kâinatta insan dâhil varlıkların hiçbiri yaşamlarının devamı için gerekli olan şeyleri yapabilecek güce ve zenginliğe sahip değiller. Her an muhtaç olduğumuz havayı, ya onsuz yaşayamayacağımız suyu yapabilir misiniz?! Fakat tüm varlıklar bu kadar aciz ve fakir oldukları halde hepsi mutlaka ihtiyaçlarına kavuşuyor. Hem bu ihtiyaçlar öyle yüzeysel ve düzensiz bir tarzda önlerine gelmiyor. En gerekli bir zamanda ve en güzel bir şekilde karşılanıyor.
Mesela; suya muhtaç bir ağaç bulutları kendisine hizmet ettirme yetkisine ve gücüne sahip değil. Hâlbuki bulut ağaca hizmet için ayağına kadar geliyor. Demek ki ağacın sesini duyan ve bulutu onun hizmetine gönderen bir fail vardır.
Var olduğundan bu yana güneşin yakıtı hiç bitmiyor. Sayısı bilinmeyecek kadar çok galaksilerin ihtiyacı olan yanma maddeleri karşılandığı gibi gözle göremeyecek kadar küçük hadsiz birçok varlığın ihtiyaçları da unutulmuyor. Milyarlarca varlıkların hiç birinin ihtiyacı yanlışlıkla diğerine verilmiyor. Hiç şaşırma yok, hiç unutma yok.
İlk yaratılıştaki donanım ile şimdiki donanım aynı
Her şey ilk var olduğunda da bugünkü gibi harika bir donanımdaydı. Daha ilk var oluşta binler ihtimal içinde en harika tasarım seçilmiş.
Hâlbuki yeryüzünde en akıllı ve en zeki varlıklar olan insanlar bile bir san’atta mükemmeli ortaya koymak için zamana muhtaçtır. Mesela otomobilin ilk icat edildiğindeki halini düşünün. Sonra bugünkü halini.. Ve hala mükemmeli yakalamaya uğraşıyor insanoğlu. İlk yapılan bilgisayar ise bir apartman büyüklüğündeydi. Şimdi avucumuza sığabiliyor. En zeki ve en akıllı varlık olan insan bile her işinde ancak zamanla en iyiyi ortaya koyabiliyorsa, her biri mûcize olan varlıklar nasıl kendi kendilerini yapabilecek dehayı gösterebilirler dersiniz!? Aklı olan elbet anlar ki muhteşem bir eser; ancak mükemmel bir akıl, ilim ve güçle ortaya çıkabilir.
Sonuç, sebepten daha kıymetli ve san’atlı
Sebebe bakıyoruz gayet adi ve aciz. Kendine takati yok ama sebep oldukları şeyler gayet san’atlı ve kıymetli. Kara topraktan rengârenk ve sulu gıdaların oluşumunu ve bir damla sudan hayat, ruh ve şuur sahibi canlıların oluşmasını düşünün! Ortaya çıkan pek çok şeyin san’atça, kıymetçe sebep olandan yüksekliği söz konusu. Fakat kuvvetli zayıf olana bina edilemez.
Demek ki sebepler cahil ve şuursuzdurlar. Sebepler sadece görünüşte birer sebep olup hakiki sebep olan Allah’ı gösterirler.
Varlıklar şuurlu olmadıkları halde şuurluymuş gibi iş yapıyorlar
Görevi olmayan hiçbir varlık yok. Fakat onlar vazifelerini bilinçli olarak yapmazlar. Mesela bulut “şurada susuz bir bölge kalmış, gidip ihtiyacını gidereyim” deme bilincine ve şefkatine elbette sahip değil. Sanki hepsi birer saat gibiler. Saat zamanı belirler ama bunu yaptığından habersizdir. Fakat onu bu gaye ve maksatla insan icat etmiştir. Dolayısıyla bir aklın ürünüdür.
İnsan ise hem kendi hem bütün kâinatın vazifesini fark edebilecek şuura sahiptir. Ondaki bu kabiliyet ise Allah’ı tanıması içindir.
Tüm varlıkların maddî ve manevî cihazları harika
Yeşil ot yiyen inek, kan ve işkembe arasından bembeyaz süt çıkaran bir donanıma sahip. Rusya’da bir grup bilim adamı süt üretmek amaçlı inek yapmayı denemişler. Fakat büyük uğraşlar sonucunda yeşil ot verdikleri makineden sadece yeşil su elde etmişlerdir. Hâlbuki inek bir bilim adamı olmadığı halde süt yapabiliyor.
Teknolojide insanoğlu pek çok hayvan ve bitkinin harika tasarımlarını taklit etmeye çalışır. Fakat gelmiş geçmiş bütün bilim adamları bir araya gelse bir sinek kanadını yaratamayacaklardır. Çünkü küçücük bir sinek kanadında neredeyse kâinatı içine alan bir sistem vardır.
Mesela bir çıngıraklı yılanın başında öyle bir cihaz vardır ki bizim gözümüzle göremediğimiz kızıl ötesi şuaları görür. Çıngıraklı yılan 1 derece sıcaklığın binde birinden çok daha küçük ısıyı fark eder. Böylece yanına bir canlının yaklaştığını kolayca anlar. Oysa 21. asrın icatları hayvanlardan hala çok gerilerde takılmıştır.
Tüm varlıklar olağanüstü işler yapıyorlar
Ağaç bir meyve fabrikası. Toprak laboratuar. Kökler ise kimyagerler ve topraktan ağaca lazım elementleri ince ölçülere uyarak alıyorlar ve yaprağa çiçeğe meyveye uygun ölçülerle dağıtıyorlar. Böyle mi diyelim yani?! Kökler kimyager mi yani!? Karşılarına çıkan taş ve toprağı eritecek asiti üretmeyi hangi kimya üniversitesinde okudular dersiniz? Siz topraktaki magnezyumun, demirin, fosfatın atomunu ayırt edebilir misiniz? Ama kökler bunu yapabiliyor. Toprağın altında görünmeyen fabrikalar, üniversiteler mi var acaba!
Yarasaların radarlara taş çıkartacak elektromanyetik ses sistemine ne dersiniz? İnsanların ancak 21. yüzyılda icat edebildiği radar sistemine yarasalar zaten sahiptir. Gönderdiği ses dalgalarının kulağına eko sistemi olarak geri dönmesiyle karşısındaki cismin hacmini, kütlesini, canlı mı cansız mı oluşunu ve arasındaki mesafeyi ölçebiliyor yarasa. Yarasanın yaratıcısı olan Allah’a iman etmeyen yarasaya üniversitelerde bir mühendis olarak ders verdirmelidir!
Her bir varlık kâinatın padişahı olan Allah’ın bir askeri hükmünde. Bir büyük padişaha bağlı bir asker çok kralları paşaları esir etmiştir. Mesela kâinat ordusundaki çekirdek denilen küçücük bir asker ise kâinat padişahının emriyle havayı, güneşi, toprağı ve bulutları kendine hizmet ettiriyor. Aynı kuvvetle karınca firavunun sarayını yıkabildiği gibi bir sinek nemrudu öldürebiliyor.
Çekirdek acizdir, yarasa acizdir, dağlar ve güneşler de acizdir. Onların bütün kudret, kuvvet ve zenginlikleri Allah’a asker oldukları içindir.
Kâinat bölünemez bir bütün
Her bir varlık bütün kâinattan nümûneler içeriyor. Mesela kâinatta bulunan pek çok sistem ve elementler küçücük bir sinek kanadında da mevcut. Maddenin en küçük yapı taşı kabul edilen atomda ise koskoca güneş sistemindeki aynı matematiksel çekim kanunları var. Anlaşılıyor ki galaksilere hükmeden kim ise atoma da hükmeden aynı zattır. Çünkü ancak bütün kâinatı idaresi altında tutan bir kuvvet her şeyi istediği anda, istediği yerde kullanabilir.
Her şeyin hayat kanunlarında bir benzerlik var. Kâinattaki görünen bu bütünlük Allah’ın varlığını ilan ettiği gibi Allah’ın birliğine de apaçık bir delildir.
“Yaratılan her bir şey ilmi düsturlarla ve hikmet mizanlarıyla kâinattan süzülmüş ve sağılmış birer cami noktası ve mayalık bir katresi olduğundan onlardan birini icat eden zat her halde bütün kâinatı icat eden aynı zattır.”
Basit tek bir maddeden çok kolay ve mükemmel san’atlar oluyor
Öyle muhteşem ki O zat; her şeyden bir şey, bir şeyden her şeyi yapar. Bitkiler çamur içer, hayvanlar bitki yer, et yer, insanlar da hem et hem ot yer. Ama her şey tekrar toprağa döner.
Toprak gibi basit bir maddeden yüz binler canlıları yetiştiriyor. Tırnak kadar odun parçasına benzer çekirdekten harika çiçekler, lezzetli gıdalar yaratıyor.
Cebimden düğmeye benzer bir şey çıkarıp ondan son model bir otomobil oluşturduğumu düşünür müsünüz? Her halde daha o an dünyanın birinci harikası olurum sanırım. Çünkü bir otomobilin ortaya çıkması için en az on altı tane top sahası büyüklüğünde bir fabrika gerekiyor.
Oysa her yerde gördüğümüz ve bize sıradan gelen düğme kadar çekirdeklerden tonlarca meyve veren fabrikaların oluşması mûcize değil midir!? Her şey kâinatta muhteşem. Hatta her şey o kadar olağan üstü ve mûcize ki; bu hal gafil ve akılsız olanların her şeyi sıradan görmelerine sebep oluyor.
Kâinatta birlik var
Yeryüzünün her yerinde hava bir, su bir, güneş bir ve toprak bir. Dört unsurun yaptığı işler burada da aynı dünyanın diğer ucunda da aynı. Asya kıtasında yaşanlar için de hava, su, toprak, güneş lazım Amerika kıtasında da. Burayı ısıtan güneş ile orayı ısıtan güneş aynı. Demek her yeri idare eden zat aynı.
Kâinatta muhteşem bir ahenk var ve asla israf yok
Canlılar ve yaşadıkları ortam arasında bir ahenk vardır. Allah havadaki dengesi için kuşa kanat, sudaki hareketlerini kolaylaştırması için balığa yüzgeç, insana ise kol vermiştir. Havada olanda kol, denizde olanda kanat görmek gibi bir uyumsuzluk hiç yoktur.
İnsan havaya muhtaç olduğu gibi bedenindeki hücreler de sudakine göre değil havadaki basınca göre ayarlanmıştır.
Ve asla israf yok. Mesela köstebek ve solucana göz verilmemiştir. Çünkü zaten onların yaşam yerleri topraktır altıdır. Göz onlara lazım değildir.
Gözü yaratan gözün görmek istediklerini bilir ve yaratır. Mideyi yaratan zat mideye uygun olanı bilir ve ona göre yaratır. Öyle ki “Bunun burada ne anlamı var, bu burada fazla ya da eksik?” diyebileceğimiz abes ve uyumsuz hiçbir şey yoktur.
Tüm kâinat birbiriyle dayanışma ve yardımlaşma içinde
Bütün varlıklar yaptıkları işleri birbirlerinden aldıkları destek ve yardımla yaparlar.
Sadece bir bedendeki hücre ve azalardaki yardımlaşma ve dayanışmayı düşünmeyi bile insanın aklı almıyor. Çünkü tek bir insanda 100 trilyon hücre var. Şayet bu kadar hücre geçinemezse insanın hayatı devam edemez. İşte! Allah’ın öyle muhteşem kanunları var ki, böyle muazzam bir topluluğu harika bir şekilde idare ediyor.
Bir misal daha: Humuslu toprak çama zararlıdır. Oysa yaprakların dökülmesiyle ormandaki toprak humuslu oluyor. Şu durumda çam kısa zamanda kuruyacaktır. Fakat çam köklerinde meydana gelen mantarlar imdada yetişir. Bu mantarlar adeta bir süzgeç görevi yaparlar. Humustan kendileri istifade eder ama çama suyu gönderirler. Bunun karşılığında ise çam ağacında hazır gıda ile geçinir giderler.
İnsan ruhunun, bütün cesedine bir münasebeti olup bütün hücre ve azaları birbirine yardım ettirmesi ve hepsinden haberdar olması gibi Cenâb-ı Hakk muhteşem kanunlarıyla kâinatı birbirine yardımcı ve musahhar kılmıştır.
Her insan farklı bir yüze sahip
Kar taneleri asla birbirinin aynı değiller. Allah yarattığı hiçbir insanın simasını ve parmak izini aynı yaratmıyor. Bu da diğer deliller gibi Allah’ın muhteşem bir mûcizesidir. Çünkü bir san’atkâr yaptığı eserlerinin birbirine benzememesini istiyorsa eserlerinin kesinlikle hepsini tanıması ve hatırlaması gerekir ki benzeri ya da aynısı ortaya çıkmasın. Buna ise Allah’dan başka hiç kimsenin gücü yetemez.
Yeryüzü, üzerindeki varlıklara en uygun bir şekilde yaratılmış
Dünya, akıcı bir madde kalmadı. Donup taş olmadı. Öyle oldu ki bitkiler, hayvanlar ve insanlara en münasip bir hal aldı. Çeşitli faydalar ve hikmetler göstererek üzerindeki tüm varlıkların ihtiyaçlarına cevap verecek şekle girdi.
Mesela dağlar yerküreyi hareket ve vazifesinden şaşırtmaz. Toprağı denizin istilasından kurtarır. Hayat sahipleri için hazinedir. Havayı zararlı gazlardan temizler, suları biriktirir, madenlere kaynaktır.
Böylece şu yeryüzündeki süslenmiş bahçeler, çaylar, ırmaklar, dağ ve tepeler ayrı ayrı canlıların mescitleri tüm mahlukat ise sacitleri hükmüne geldi..
“Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur” Ra’d 28
İnsanın hissiyatı Allah’ın varlığına ve birliğine delildir. Çünkü insan ibâdet edecek bir rab ister. Güçsüzlüğünü, takatsizliğini, hayat yükünün ağırlığını, maddî ve manevî baskılarla olaylara güç yetirememesini anladıkça şefkatli, merhametli, niyetsiz bir güç sahibi Allah’ı arar.
İnsan en çok Allah’ın varlığını vicdanı ve bu hisleri ile anlar. Çünkü var olmayan bir şeyin içimizde doğması imkânsızdır.
İnsanın arzuları dünyadan ebede doğru uzanır. İnsanın kalbinden geçirdiği en ince isteklerini duyup ona ebedi cenneti hazırlayan ise dünya ve âhirete hükmeden bir zat olmalıdır.
Kaynak: Risâle-i Nur Külliyatı
Bir yanıt yazın