Eğer ‘Allah’ lafzından ‘elif’ harfi kaldırılsa geriye ‘lillâh’ lafzı kalır. Bunun mânâsı: “Allah’a mahsustur” şeklindedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu şekilde “ve lillâhi” diye başlayan âyetler vardır.
Eğer ‘lillâh’ lafzındaki ilk ‘lâm’ harfi kaldırılsa geriye ‘lehü’ lafzı kalır. Bunun mânâsı şudur: “O’nun içindir veya O’nundur.” Nitekim bu şekilde Allah’a delâlet eden ve ‘lehü’ lafzıyla başlayan âyetler vardır.
Eğer ‘lehü’ lafzındaki ‘lâm’ harfi kaldırılsa geriye ‘hü’ yani ‘O’ kalır. Bu kelime de Allah’a delâlet etmektedir. Bu şekilde O’nu gösteren ve Kur’ân’da geçen âyetler vardır. Bu husûsiyet sadece ‘Allah’ isminde vardır.
En güzel isim ve en güzel sıfatlara sâhip olan, kâinatı yaratan, Vâcib-ü’l-Vücud (varlığı zarurî) olan, bütün övgü ve ibâdetlere layık bulanan ve kendinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Cenâb-ı Hakk’ın zâtının hususî ismidir.
Lafza-i Celâl, lafzullâh, lafzatullah da denilen ‘Allah’ ism-i şerîfi, Cenâb-ı Hakk’ın zâtına has ve en câmi (kapsamlı, toplayıcı) ismidir.
İSM-İ HAS
Meryem Sûresi 65. âyette meâlen şöyle buyrulmuştur: “Hiç O’nun adıyla isimlendirilmiş (başka) birini biliyor musun?” Âyette geçen ismin ‘Allah’ ism-i celîlî olduğu tefsirlerde bildirilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki: ‘İsm-i has’ olan bu isim başka birine mecaz yoluyla da olsa verilemez. Bunu teyiden Firavun: “Ene rabbükümü’l-a’la =ben sizin en yüce rabbinizim.” demiş fakat hâşâ: “enellah= ben allâhım” dememiştir. Zaten tarihte böyle bir isimle isimlenen veya isimlendirilmiş bir kimse bilinmiyor.
‘Allah’ ismi, Kur’ân-ı Kerîm’de en çok zikredilen isimdir. Mecmu’-u Kur’ânda ikibin sekizyüz altı (2806) defa zikredilmiştir.
ALLAH İSMİ, BÜTÜN İSİMLERE DELÂLET EDER
Bu ismin Cenâb-ı Hakk’ın zâtına mahsus bir isim olması dolayısıyla en geniş muhtevalı ve en kapsamlı ismidir.
Buna dair Bedîüzzaman Hazretleri şöyle der: “Bütün esmâ-i hüsnânın ifade ettiği mânâlar ile bütün sıfat-ı kemaliyeye Lâfza-i Celâl olan ‘Allah’ bil’iltizam delâlet eder.”
“Allah Lâfza-i Celâl’i, bütün sıfât-ı kemaliyeyi tazammun eden (gerektiren, içine alan) bir sadeftir. Çünkü; lâfza-i celâl, Zât-ı Akdes’e delâlet eder (delil olur); Zât-ı Akdes de, bütün sıfât-ı kemaliyeyi istilzam eder (gerektirir); öyle ise, o lâfza-i mukaddese, delâlet-i iltizâmiye ile bütün sıfât-ı kemâliyeye delâlet eder. İhtar: Başka ism-i haslarda bu delâlet yoktur. Çünkü başka zâtlarda sıfât-ı kemaliyeyi istilzam etmek yoktur.”
İşte bu itibarla bir kimse kelime-i tevhîdi “Lâ ilâhe illallâh” diyerek söylediği zaman “Lâ Hâlıka illallâh” veya “Lâ Kayyûme illallâh” veya “Lâ Râzıka illallâh” gibi bütün esmâ-yı hüsnâyı tazammun eden binlerle kelâmı söylemiş olur.
ŞEHÂDET
Yine buna binâen bir kimse başka bir dinden İslâm dinine geçmek ve Müslüman olmak için şehâdet getirmesi gereklidir. Eğer şehâdet getirirken ‘Allah’ yerine meselâ “Eşhedü en lâ ilâhe illa-Rahmân” dese veya “Eşhedü en lâ ilâhe illa-Rahîm” yani “Şehâdet ederim ki Rahmân’dan başka ilâh yoktur veya Rahîm’den başka ilâh yoktur” gibi başka bir ismi söylese bu şehâdeti makbul olmaz. Küfürden çıkıp İslâm’a girmiş olmaz. Bu da ‘Allah’ isminin yüce hususiyetlerini ortaya koyar. (Tefsir-i Kebir, Râzî)
İSM-İ A’ZÂM
Arapçada olsun herhangi başka bir lisanda olsun ‘Allah’ lafzının yerini tutacak veya eş anlamlı başka bir isim yoktur. Çünkü bu anlam ve muhtevâ genişliğine sâhib her hangi bir isim veya kelime veya lafız yoktur. (Elmalılı)
Hadislerde beyan edilen en büyük zikrin “Lâ ilâhe illallâh” olması ve bütün peygamberlerin en büyük dâvâları ve sözlerinin “Lâ ilâhe illallâh” olması ve bütün velîlerin en büyük ve en çok devam edegeldikleri zikirlerinin de “Lâ ilâhe illallâh” olması da bu sırlardandır.
Ey Rabbimiz! ‘Allah’ ism-i şerifinin hürmetine seni ziketme, sana şükretme ve sana güzelce ibâdet etme husûsunda bizlere yardım et. Son nefeste hem kelime-i tevhîdi hem kelime-i şehâdeti söyleyerek rûhumuzu teslim etmemizi nasib ve müyesser eyle! Âmîn. Binlerle âmîn!
Yine bu husûsilik ve câmiiyet dolayısıyla “Allah ismi, ism-i a’zamdır” diyenler olmuş.
‘Allah’ isminin başka bir husûsiyeti de şudur: Eğer ‘Allah’ lafzından ‘elif’ harfi kaldırılsa geriye ‘lillâh’ lafzı kalır. Bunun mânâsı: “Allah’a mahsustur” şeklindedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de bu şekilde “ve lillâhi” diye başlayan âyetler vardır.
Eğer ‘lillâh’ lafzındaki ilk ‘lâm’ harfi kaldırılsa geriye ‘lehü’ lafzı kalır. Bunun mânâsı şudur: “O’nun içindir veya O’nundur.” Nitekim bu şekilde Allah’a delâlet eden ve ‘lehü’ lafzıyla başlayan âyetler vardır.
Eğer ‘lehü’ lafzındaki ‘lâm’ harfi kaldırılsa geriye ‘hü’ yani ‘O’ kalır. Bu kelime de Allah’a delâlet etmektedir. Bu şekilde O’nu gösteren ve Kur’ân’da geçen âyetler vardır.
Bu husûsiyet sadece ‘Allah’ isminde vardır. Diğer isimlerde bu husûsiyet yoktur. Aynı zamanda mânâ yönünden de böyledir. Çünkü eğer Cenâb-ı Hakk’a Rahmân ismi ile duâ edildiğinde onu rahmet sıfatı ile vasıflandırmış ama kahır yönünden vasıflandırmamış oluruz. O’na Alîm ismi ile duâ edildiğinde onu ilimle vasıflandırmış oluruz. Ama Kudret sıfatıyla vasıflandırmış olmayız. Fakat ‘Allah’ dediğimizde ise O’nu bütün sıfatlarıyla vasıflandırmış oluruz. (Tefsir-i Kebir, Râzî)
ALLAH LAFZINA HER AN MUHTACIZ!
Üstad Bediüzzaman Hazretleri
‘Allah’ lafzına insanın her an muhtaç olduğunu şöyle beyan ediyor: “Cismânî ihtiyaçlar, vakitlerin ihtilafıyla tebeddül eder (değişir). Ya noksanlaşır veya fazlalaşır. Meselâ: Havaya olan ihtiyaç her an vardır. Suya olan ihtiyaç midenin harareti zamanlarında olur. Gıdaya olan ihtiyaç her günde olur. Ziyaya olan ihtiyaç alel-ekser (çoğunlukla) haftada bir defa lazımdır. Ve hâkezâ. Kezâlik manevî ihtiyaçların da vakitleri muhtelif ve mütefavittir (farklı farklıdır). Her anda ‘Allah’ kelimesine ihtiyaç vardır. Her vakit besmeleye. Her saat ‘Lâ İlâhe İllâllah’ cümlesine ihtiyaç vardır.”
‘Allah’ lafzından harfler tek tek kaldırıldığında en son ‘O’ manasındaki ‘hü’ lafzı kaldığını ifade etmiştik. Yani harf olarak sadece ‘he’ harfi kalıyor. ‘He’ harfinin mahreci göğüsten ve ciğerlerden çıkar. Buna göre her nefeste ‘he’ harfi söylenmiş oluyor. Yani ‘O’ mânâsına gelen ‘Allah’ lafzı her nefeste söylenmiş oluyor. Rüzgarların çıkardığı sesler. Yapraklara temas ettiğinde çıkan sesler, ayrıca solunum yapan tüm canlılarda aynı tarzda ‘Allah’ derler.
Böylece Bedîüzzaman Hazretleri’nin söylediği gibi her an havaya muhtaç olan insan, her nefeste ‘O’ yani ‘Allah’ diyerek manevî ihtiyacını gidermiş oluyor. Dolayısıyla Allah’ı anmak bittiğinde her an Allah’a muhtaç olan insan ‘Allah’ diyemediği için ölüyor.
Ey Rabbimiz! ‘Allah’ ism-i şerifinin hürmetine seni zikretme, sana şükretme ve sana güzelce ibâdet etme husûsunda bizlere yardım et. Son nefeste hem kelime-i tevhîdi hem kelime-i şehâdeti söyleyerek rûhumuzu teslim etmemizi nasib ve müyesser eyle! Âmîn. Binlerle âmîn!
Bir yanıt yazın