ABBÂNÎ TERBİYE
“Rahman ve Rahim olan Allah Teâlâ´nın adı ile başlarım ve isterim.”1 “Bismillahirrahmânirrahîm ile başlamayan her hayırlı
işin hayrı kesiktir.”
1—Açıklama okunurken; Bir Fatiha üç İhlâs Suresi okunur. Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem ve büyüklerin ruhaniyetine hediye edilir. Bölümler birbirinden bağımsız olduğu için okumada süreklilik yerine atlayarak okuma veya güne bağlı olarak okuyuş zevki miktarı kadar olması tavsiye edilir. Kutsi Dua´nın Arapça metnini sürekli okuyana ise rasgele açılıp bir yeri okumakta, duanın o kişiye başka bir türlü kazancı olacaktır.
2 Besmele çok kişiler hakkında şefaatçi olmuştur. Besmeleyi çeken kişi tevazu yoluna girmiş demektir. “Kim tevazu ederse Allah Teâlâ O´nu yükseltir. Kim kibir ederse Allah Teâlâ O´nu alçaltır.” Bu sebebe bağlı olarak Kutsî Dua besmele ile başladı.Allah lafzı şerifi, Zat-ın ismidir. Bu ismin kendine mahsus bir ilmi vardır. Bu isime ayrıca bir sıfat verilmediği gibi açıklanması da mümkün olmayan bir isimdir. Allah Teâlâ bilinenlerin en iyi bilineni iken, sırrı zat-ı ile birlikte olup kimse tarafından bilinemedi. Buna göre Allah Teâlâ bir kuluna nazar ederken onda olan yokluğun derecesine göre tasarruf etmektedir. Kul bir işi olduğunda, kendi kendine yapmaya kalkarsa sonunda ziyanla karşılaşır. Fakat besmele ile işe yönelirse Allah Teâlâ kuluna vekil olur. İşinin sonucu da ancak hayırla noktalanır. Sırlara kavuşmak için besmele ile olan bağlılığı artırmak gerekir. Muhammed Bahâüddin Nakşibent (ks) Efendimiz duaya istiâze ile başlamamıştır. Bu dua yakın zamana kadar terbiyede kemale ulaşmış kişilere talim ettirilmekteydi. Çünkü kâmil insanın şeytanla bir işi kalmamıştır. Bugün ise bu duayı, kendine ulaşan her kişinin okumasına izin verilmiştir. Fakat Kutsî Dua Bahaiye´ye kavuşmak ise kolay olmaz. Okumak özden gelen sevgidir. Özde iştiyak olunca, muhakkak dilde tercüman olur. “Ey Allah Teâlâ´m” Genellikle bu söz dua makamlarında kullanılır. Bazıları demiştir ki; bu lafız duanın toplandığı ve Allah Teâlâ´nın 99 isminin anıldığı makamdır.
3
Ayrıca İsm-i Âzam olduğu rivayeti vardır. 1 1—Büyük isim. Allah Teâlâ´nın kullarında tecelli ettiğinde eşya üzerinde tasarruf etme yetkisi verdiği özel ismin kuvvetidir. Çok şeyler söylenen yorumsuz bir isim iken, hakikatini çok kimsenin bilmediği, ancak nebevi terbiyeden geçenlerin ve rıza makamına ulaşanların kavuştuğu hakiki isimdir. Onlarında bu isimleri dünya niyeti ile söylemeleri vukua gelmemiştir. Çünkü bu ismin öğretilmesi gerekli olmuş olsa idi, Şefkatli Efendimiz sallallâhü aleyhi ve selem ümmetini bu bilgiden mahrum etmezdi. Kutsî dua içinde olması demek, etkisinin yüceliğini ve değerini anlatmak içindir. Allah Teâlâ´nın isimlerinde küçük isim mevzusu olmadığını da unutmamak gerekir. Öyle ise bu ifade niçin kullanıldı sorusu akla gelebilir. Kur´an-ı Kerim´e sahip olmak ile yolundan gitmek ayrı hususlardır. Hakikatte İsm-i Âzam vücudun zikridir. Bütün vücuda tesiri olan ise ruhtur. Ruhun etkisi ise terbiyesinin kuvvetidir. Bir nevi; Büyük isim; terbiye olmuş, Allah Teâlâ´yı en iyi bilen insan demektir. Yüksek terbiye Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem´in denetiminde gerçekleştiğinden İsm-i Âzâm ile gerçek bir bağlantısı vardır. Şöyle ki, Ulvî ve süflî (dünya) âlemde Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem´e muhtaç olmayan bir nesne olmadığına göre, Hakîkât-ı Muhammediye ve İsm-i Âzâm birdir denilebilir. Hakîkât-ı Muhammediye de terbiyesi tamamlanmış İnsan-ı kamil´de muhakkak tecelli eder. Buna göre Allah Teâlâ´dan başka şeylerden yüz çevirerek, tam bir ihlâsla, terbiye olmak İsm-i Âzam´a kavuşmak demektir. Emanet ehliyet sahibine verilir. Dünyevi işlerde her ne kadar suiistimal olsa da, maneviyatta bu eksiklik olmaz. Hz. Aişe radiyallâhü anhâ ile Efendimiz sallallâhü aleyhi ve selem ile arasındaki olan konuşma çok şeyleri açıklar. “Hz. Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz bir gün şöyle yalvardılar: “Allah Teâlâ´
m! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce katında en sevimli olan, onunla dua edildiği takdirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle Sen´den istiyorum.” Başka bir gün Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem Hz. Aişe radiyallâhü anhâ´ya “Ey Aişe! Kendisiyle dua edildiği takdirde icabet ettiği ismi, Allah Teâlâ´nın bana gösterdiğini sen biliyor musun?” diye sordu. Hz. Aişe radiyallâhü anhâ der ki: “Ey Allah Teâlâ´nın Resûlü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” “Ey Aişe onu sana öğretmem uygun düşmez!” buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başı ma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve: “Ey Allah Teâlâ´nın Resulü! Onu bana öğret” diye ricada bulundum. O yine: “Onu sana öğretmem uygun olmaz, Ey Aişe! Onunla senin dünyevî bir şey talep etmen uygunsuz olur” buyurdu. Hz. Aişe radiyallâhü anhâ devamla der ki: “Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat namaz kıldım, sonra: “Allah´ım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahmân isminle dua ediyorum. Sana Bir´rur-rahîm isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Beni mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim.” Hz. Aişe radiyallâhü anhâ devamla der ki: “Bu duam üzerine Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem güldü ve: “İsm-i Âzam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti” buyurdu. Yukarıdaki dua içerisinde geçen toplu mana ifade eden cümleler ister istemez, bütün isimleri kapsamaktadır. Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem´in İsm-i Âzam hakkındaki bilginin gösterilme ifadesi ile açıklanması ayrı bir husustur. Görme bilgisi; duyuş ve söyleyiş bilgisinden geniştir. Mesela; miraçta gösterilen şeylerin dil ile ifadesinin mümkün olmaması gibi. Buna göre İsm-i Âzam bilgisi topluca bir kelime veya cümle içinde söylenmesi mümkün olmayacağı ve terbiye edilmiş vücuda muhtaç olduğu da bir gerçektir. Cinsi ayrı olan şeyleri, birbirleri ile anlatmakta mümkün değildir. Yine, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem´in vahiy esnasında duyduğu ağırlıkta bu konu içerisine girer. O, bildiği bir lisanla gelen ilâhi kelamın azameti altında ağırlık duymuştur. Lisanın, Allah Teâlâ tarafından kullanılış şeklindeki tecelliyatı ilk anda kavraması O´na ağırlık vermekte idi. Ashab´ın kıymetide buradan gelmektedir. İlk olan bir şeye iman en zor şeydir. Sonradan olan imanlar taklit sınıfına
Dua ihtiyaçlar ve kulluk makamının zahir olduğu yer olduğu için bu lafızla başlandı. Bu lafızda yokluğun sırları vardır. O´nun için َﺍٰﻳﺎ lafzı kullanılmadı. Çünkü bu sözde fark ve ayrılık vardır. ﻢ ـﻬٰ ﺍﻟﻠـ de ise birliğin mertebeleri bulunmaktadır. Tevhidin mertebelerinden geçip vahdetin deryasına dalanlar bu hali anlayabilir.1 َ ﻚ ﻠ ﺍْﻟﻤ ﺍْﻧﺖ “Sen, mülkün ve melekûtun sahibisin” Bütün mahlûkatın hakiki sahibi ve mutlak hükümdarı Allah Teâlâ´dır. Ne zatında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı olmayan; aksine her şeyin zatında, sıfatında, varlığında ve varlığının devamında, muhtaç olunandır. İsteklere, Allah Teâlâ´nın iradesiyle kavuşulur. Başarı ancak O´nunladır. İhtiyaçlar ancak O´nunla giderilir. girer. İlk iman eden kadar bir değer ifade etmez. Önemli olan Allah Teâlâ´dan istemeyi bilmektir. Allah Teâlâ´dan istenilen şeyin dünyalık sınıfından olmaması gerekir. Çünkü dünyalık ihtiyacına Allah Teâlâ kefil olmuştur. Zaruri ihtiyaçlar dışındaki her şey dünyadır. Çünkü Allah Teâlâ dünyaya değer vermez. Allah Teâlâ´nın sevdikleri bu ismin hakikati içinde olur. Hakikatine kavuşan; Allah Teâlâ´nın işlerine karışmadığı ve dünya nimetlerine rağbet etmediği zaman olur ki, o zamanda istek diye bir şeyde kalmamıştır. O zamanda bilmek, bilmemek, istemek ve istememek aynı şeyler olmuştur. 1— Herhangi iki şey arasında, ortak olan sıfatlar ve ayrı olan sıfatlar vardır. Mahlûklar, Allah Teâlâ´nın kendisinden her bakımdan ayrı oldukları halde, görünüşte müşterek olan cihetler de vardır. Allah Teâlâ´nın sevgisi, bir kimseyi kaplayınca, ayrılığa sebep olan noktalar, görünmeyip, müşterek olanlar kalıyor. Yaratan ile mahlûk, birbirinin aynıdır, diyerek gördüklerini söyleyen doğru söylemiş oluyor. Bu şekilde sözleri yalan olmuyor.
KUTSÎ DUA AÇIKLAMASI İLE 6 Mülk O´nunla var olur. Mülkün bekası ve fenası O´nsuz olmaz. Allah Teâlâ, her şeydir. Mahlûkatın dua kapısıdır. ﺍْﻧﺖ “Sen” kelimesinin kullanılması ile kulluğun ilâhlığın ayrı şeyler açıklanmış oldu. Bu kelimenin arkasında gelen kelam istiğfar (tövbe) makamındadır. İstiğfar, kulluk makamının işaretidir. Allah Teâlâ´ya “Sen” diye seslenen kul fark makamında bulunmuştur. ﻲ ﺍْْﻟـﺤ “Zat-ı ölümsüz ve her şeyin O´na muhtaç olduğu diridir” Allah Teâlâ maddî ve manevi hayattır. Ebedi hayata sahiptir. Zatında ölüm, yokluk, noksanlık, acizlik, uyku, yorgunluk olmaz. O´nun hayatı her şeyin hayat sebebidir. Hayatı başka bir şeyin desteğine ihtiyaç duymaz. Mülk, gerçek hayat sahibinin elinde ancak muhafaza olur.
ﻖ ﺍْْﻟـﺤ “Vacib-i Mutlak olan hakikattir.” Varlığı hiç değişmeden duran, varlığı hakikî olan zat-ın ismidir. Yok olma ve değişmesi olmayandır. Varlık, O´nunla hakikate çıkar. Her şey O´ndan, yine O´na olandır. Eşya ezelde yoktu. Şu anda var olanında, aslı yokluktur. Buna göre, Allah Teâlâ´dan başka her şey batıldır. Öyle ki Allah Teâlâ varlığı yoklukta, yokluğu varlıkta saklamıştır. Buna göre Mahlûkatın kendi vasfına bağlılığı yani haddini aşmaması, yükselme sebebidir. Her şeyin hakkı olan hakikatin gereği Allah Teâlâ için varlık, mahlûkat için yokluk s ıfatı vardır. Hak olduğunu iddia eden içinde bu düşünülmüştür. Ben Hakk´ım diyen, benim hakikatim olan yokluğum demiştir. Yoksa ilâhlık davası için değildir.
RABBÂNÎ TERBİYE .
7
Allah Teâlâ katında yokluk ve acizlik bulunmaz. Sevginin artması için hediyeleşiniz s ırrınca yokluk ve fakirlik Allah Teâlâ katında olmadığı için O´na kavuşma vesilesi olmuştur. Hediye etmek, Olmayan bir şeyi vermektir. Varlık Allah Teâlâ´nın sıfatı olduğundan, mahlûkat için fakirlik varlıktan üstündür. ﺒِﲔ ﺍْﻟﻤ “Hakikati, hakkı ile açıklayandır” Kullarına gerekli şeyleri açıklayan, doğru yolu dilediğine izhar edendir. Yani kulun kalbine hakkın sırlarını vererek, hakikati görmesini sağlayandır. Bu görme kulu irfan sahibi yapacaktır. © ٱﱠﻟﺬ ََﺍْﻧﺖ ِﺍﱠﻻ ﻪِٰﺍﻟ ۤ ﻱ ﻻ
“Allah Teâlâ, kendinden başka bir ilah olmayandır’’ Allah Teâlâ´ya karşı kulun bu sözü, O´nun yüceliğini kabul ettiğini, insanların düştüğü hatalardan sığındığının göstergesidir. Ey Allah Teâlâ´m Sen´den başka mabut ve büyük tanımıyorum. Sen´in karşında eğiliyorum, demektir. Allah Teâlâ âlemlerin ne içindedir, ne dışındadır. Ne âleme bitişiktir, ne de ondan ayrıdır. Fakat Allah Teâlâ bizimle beraber ve yakındır. Ancak yakınlığının ve beraberliğinin hakikatini bilemeyiz. Buna göre, Allah Teâlâ´nın kendisi, sıfatları ve işleri ile kulun kendisi, sıfatları ve işleri arasında hiçbir bakımdan hiçbir benzerlik bulunmayacaktır. Yaratılanlara, O´nun görüntüsü olduğunu söylemekte, bir benzerlik, bir bağlılık olur. Bundan da kaçınmak lazımdır.1 Allah Teâlâ´yı yaratıcı, âlemler yaratılmış bilinmelidir. 1-“Gördün mü o kimseyi ki kendi hevasını kendisine tanrı edinmiş.” (Casiye 23)
KUTSÎ DUA AÇIKLAMASI İLE 8 Allah Teâlâ´nın َﻛﺲ َﻟﻴــ ﺀ ﻲ ﺷ ﻪ ْﺜﻠ ﻤ “Bir benzeri yoktur. O, hiç bir
şeye benzemez.”(Şurâ,11)
Bir yanıt yazın